2017 yılının sonunda ve bundan 2 hafta öncesinde iş davalarına ilişkin yazılar yazmıştık. İş hayatındaki uyuşmazlıkları bilen ve yaşayan birisi olarak, hukukçu olmadığımız halde, bu konu üzerinde durmuştuk.
Her iki yazıya da ciddi ve olumlu geri dönüş aldık. Bir televizyon kanalında ve devlet radyosunda konuştuk, bir sivil toplum kuruluşunun yazımızı çoğaltması talebine olumlu yanıt verdik. Bu arada iş dünyasından ve bazı avukat gruplarından olumlu tepkiler aldık.
Ancak; özellikle de bazı eleştiri ve önerilerle de karşılaştık.
İşte bu yazımızla söz konusu eleştiri ve öneriler üzerinde durmak istiyoruz.
Önce çerçeveyi hatırlayalım.
1 Ocak 2018 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 7036 sayılı Kanun’un 3. maddesine bakalım.
– Madde kapsamına giren “işçi” kavramı; İş Kanunu kapsamına giren işçilerle gazetecileri, gemi adamlarını ve Borçlar Kanunu’na giren hizmet sözleşmeleri (genel hizmet, pazarlamacılık ve evde hizmet sözleşmeleri) kapsamında çalıştırılan işçileri kapsıyor.
– Hem bireysel ve hem de toplu iş uyuşmazlıklarının bu kanun kapsamına girdiği ifade ediliyor.
– İşçi tarafından talep edilecek; kıdem, ihbar, kötü niyet, ayrımcılık, sendikal tazminatlar ile ücret, prim, ikramiye, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, belirli süreli iş sözleşmesinin erken feshinden doğan ücret gibi uyuşmazlık konusu yapılan hususlar arabuluculuk kapsamına giriyor.
– Aynı şekilde işveren tarafından talep edilecek; ihbar tazminatı, cezai şart, haksız rekabete bağlı tazminat, avans iadesi, eğitim gideri ve benzeri alacaklar ile ilgili uyuşmazlıklar da arabuluculuk kapsamında değerlendiriliyor.
– Ancak; iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları arabuluculuk kapsamına girmiyor.
Açıkçası düzenleme çok yeni olmasına rağmen arabuluculuğa olan ilgi çok fazla.
Aynı şekilde sonuçlar da olumlu. 2 hafta önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, geçtiğimiz ocak ayında 6 bin 423 işçi uyuşmazlığının 4 bin 637 tanesi yeni arabulucu sistem sayesinde olumlu sonuçlanmış.
Yine İNTES’in verdiği bilgiye göre henüz çok yeni kurdukları kendi Arabuluculuk Merkezleri’ne yapılan 100 adet uyuşmazlık başvurusunun 98 tanesi çözülmüş.
Dolayısıyla bu mayanın tuttuğu anlaşılıyor. Nitekim avukat büroları, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları adeta arabulucu yarışına girmiş bulunuyor. Çok ciddi sayıda başvurular devam ediyor.
Gelelim eleştiri ve önerilere…
Arabuluculuk mesleği ve sistemi çok yeni olmasına rağmen bir takım eksiklikleri ve hatta aksaklıkların olduğu anlaşılıyor. Bu konuda bize bir takım eleştiri ve öneriler gelmeye devam ediyor.
Bunlardan bir kaçını sıralamaya çalışalım.
– Her şeyden önce madde kapsamına girmeyen “iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları”nın kapsama dahil edilmesi isteniyor. Bu tür davaların en azından 1 kez de olsa arabulucuya gitmesi gerektiği belirtiliyor. Bu konu büyük bir sanayi ve maden işletmesi tarafından dile getiriliyor.
– Hatta özellikle bazı avukatların yönlendirmesi ile meslek hastalığından ölen kimselerin yakınları tarafından aradan uzun yıllar geçtikten sonra dava açılmasının işverenlere ve mahkemelere ciddi yük getirdiği iddia ediliyor.
– Bizzat avukatlardan gelen bir başka eleştiri ve dolayısıyla öneri de 5 yıllık avukatlık kıdeminin yetersiz olmasıdır. Gerçekten de işçi işveren uyuşmazlıklarda henüz 5 yılını yeni doldurmuş çok genç avukatların arabulucu olması doğru bulunmuyor. Bu kıdem süresinin uzatılması isteniyor. Gerçekten de işçi ve işverenin karşısına çok genç birilerinin arabulucu olarak çıkması en azından algı ve güven sorunu yaratabiliyor.
– Arabulucu olmak için avukat olmak yetmiyor; aynı zamanda işin diline, kurum ve kurallarına hakim birilerinin olması gerektiğine vurgu yapılıyor.
– Yine bazı avukatların da katıldığı görüşe göre arabuluculuğun sadece hukukçu avukatlar tarafından yapılması doğru bulunmuyor. İşin doğrusunun, arabulucu niteliğine sahip kimselerin bilgili, deneyimli, güvenilir, akil kişi olması olduğu belirtiliyor. Yani uyuşmazlık konusu iş ile ilgili sektörde yetkin ve kıdemli herhangi birilerinin arabulucu olması gerektiği ifade ediliyor.
– Toplu ve çok sayıda işçinin işten çıkarılması veya ayrılması halinde hepsinin aynı anda arabulucuya gitmesi, fiziki ve fiili olanaksızlıklar yaratabiliyor. Özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde örneğin 150 kişinin işten çıkarılması halinde öngörülen 3 hafta içerisinde bunların uyuşmazlığını çözmek imkansız hale gelebiliyor. Burada süre ile ilgili esneklik ihtiyacı bulunuyor.
– Aynı şekilde yurt dışında bulunan iş yerleri ve farklı illerde yapılacak arabulucu görüşmelerinde de kolaylık getirilmesi bekleniyor. Bu görüşmelerin online olarak yapılmasına işlerlik kazandırılması isteniyor.
Sözün özü; bu kadar iyi düşünülmüş, genelde iyi dizayn edilmiş bir müessesenin veya düzenlemenin daha kalıcı ve etkin hale getirilmesi yönünde yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Hükümetin çok iyi bildiği torba yasaların birine konulacak bir kaç hüküm ile söz konusu sıkıntıları aşmak mümkün.
Aynı şekilde Adalet Bakanlığı’nın da bu belgelendirme konusunda da daha sağlıklı hareket etmesi beklentisi var. Arabulucuların sayısı arttıkça piyasada yanlış ve kötü niyetlilerin ortaya çıkacağı açık…
Dünya I 28.02.2018