Hemen hemen bütün yargı mercileri yılın belli döneminde çalışmalarına ara verirler. Bu dönem “adli tatil” olarak adlandırılmaktadır. Adli tatil dönemi 2005 yılına kadar, 20 Temmuz’da başlamakta, 5 Eylül günü mesai saati bitiminde sona ermekteydi. Ancak adli tatil süresi, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 61. maddesinde 5229 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle önce ağustos ayının birinci günü başlayarak ve eylül ayının beşinci gününe kadar sürecek şekilde düzenlendi. Daha sonra 650 sayılı KHK ile adli tatil 20 Temmuz ilâ 31 Ağustos olarak belirlendi. Ancak söz konusu KHK’nın Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi üzerine madde 6494 sayılı Kanun’la tekrar düzenlenerek adli tatil 20 Temmuz ilâ 31 Ağustos tarihleri (bu günler de dahil) olarak belirlendi.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (md. 102), Ceza Muhakemesi Kanunu’nu (md. 331), Danıştay Kanunu (md. 86), Sayıştay Kanunu (md. 101), Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu (md 85), Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu (md. 5), gibi kanunlarda da paralel düzenlemeler yapılarak, adli tatilin süresi konusunda yargı kolları arasında birlik sağlanmıştır.
Görüldüğü gibi adli tatil süresi 2005 yılından itibaren önce başlangıçtan 11 gün, sondan da bir gün olmak üzere 12 gün kısaltılmış, daha sonra da baştan 11 gün uzatılmakla birlikte sondan dört gün daha kısaltılmıştır. Kısacası adli tatil halen 20 Temmuz-31 Ağustos arası, 42 gündür.
Adli tatilin en önemli etkisi, süreleredir. Biz bu konuyu, vergi yargısı bağlamında ele alacağız.
İYUK’un 8/3. maddesine göre, “Bu kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış sayılır.”
Bu hükmün kapsamına, İYUK’da yazılı bütün süreler, dava açma süreleri (bu kanunla belirlenmiş dava açma süreleri), idarenin veya davacıların cevap süreleri, istinaf veya temyiz yoluna başvuru süreleri, -20.7.2016’den önce açılmış davalarla ilgili olarak – karar düzeltme süresi girmektedir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, sürenin son gününün adli tatil içerisine rastlamasıdır. Örneğin, 5 Temmuz günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı 30 günlük dava açma süresinin son günü olan 4 Ağustos, adli tatil içerisinde kaldığından, süre 7 Eylül mesai saati bitimine kadar uzayacaktır. Buna karşılık, 3 Ağustos günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı dava açma süresinin son günü 2 Eylül olduğundan ve bu tarih adli tatil içine rastlamadığından, dava açma süresi uzamayacak ve 2 Eylül günü sona erecektir.
Burada hemen belirtelim, dava açmak veya yukarıda sıraladığımız diğer adli başvuruları yapmak isteyenlerin, adli tatilin bitmesini beklemelerine gerek yoktur. Adli tatil içerisinde de, dava açılabilir veya diğer dilekçeler verilebilir.
İYUK’un 8/3. maddesinin adli tatil dolayısıyla uzayacağını belirttiği süreler, İYUK’da yazılı sürelerdir. Diğer kanunlarda yazılı süreler konusunda, mevzuatımızda netlik yoktur. Örneğin ödeme emrine karşı açılacak davalarla ilgili süre, İYUK’da değil, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer almıştır. Bir başka örnek olarak emlâk vergisi arsa/arazi takdir komisyonlarına karşı açılmış davalarda temyiz süresidir. Bu süre de Vergi Usul Kanunu’nda 15 gün olarak belirlenmiştir. Bu sürelerin sonunun adli tatile rastlaması halinde, bu sürenin de uzayıp uzamayacağı tartışmalıdır. Bu konudaki içtihatlar da çelişkilidir. Bu nedenle, sürelerin İYUK dışında diğer Kanunlarda yazılı olduğu hallerde, ilgili Kanundaki süreye itibar etmekte yarar vardır.
Zaman zaman yanılgılara ve hak kayıplarına yol açan bu belirsizliğin, giderilmesi, bütün dava açma sürelerinin adli tatilden etkileneceğinin kanunda açıklıkla belirtilmesi zorunludur. Önerimiz, Kanun’un 8/3. maddesinde yer alan “Bu kanunda yazılı sürelerin” ibaresinden sonraya “ve diğer Kanunlarda idare veya vergi mahkemelerinde dava açma süresi olarak belirlenmiş sürelerin” ibaresinin eklenmesidir. Böylece, sorun ve duraksamalar ortadan kalkar.
Adli tatilde, adli yargıda bütün mahkemeler tatil yapmaz. Örneğin, sulh hukuk mahkemeleri, iş mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, icra daireleri çalışmalarına devam ettiği gibi, bazı davalara adli tatilde de devam edilir (örneğin basit yargılama usulüne tabi davalar gibi).
İdari yargıda (idare ve vergi mahkemelerinde) ise Bölge İdare Mahkemesi Başkanı’nın önerisi ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’nca, Bölge İdare Mahkemesi görev alanı içerisinde çalışmak üzere idare ve vergi mahkemesi başkan ve üyeleri arasından seçilen üyelerle üç üyeli “nöbetçi mahkeme”ler oluşturulmaktadır.
Bu şekilde oluşan Nöbetçi Mahkemeler, sadece adli tatil süresince görev yaparlar ve yürütmenin durdurulması taleplerinin değerlendirilmesi, delillerin tespiti gibi işlerle kanunun belli süreler içerisinde yapılmasını istediği işlerle ilgilenirler.
Benzeri uygulama Danıştay için de söz konusudur. Danıştay’da da bir başkan, dört üye ve bir yedek üyeden oluşan nöbetçi daire oluşturulmaktadır. Bu dairenin görevleri ise Danıştay Kanunu’nda, hükümetçe verilecek ivedi işler ile kanunların belli sürelerde yapılmasını istediği işleri karara bağlamak, yürütmeyi durdurma taleplerini incelemek, delil tespitine ilişkin işleri yapmak, tutuklu memurların yargılanmaları talepleri hakkında karar vermek şeklinde belirlenmiştir.
Benim konuya ilişkin önerim ise, ileride bir süre tartışması yaşamamak, bir hak kaybına uğramamak için, adli tatili boş verip, dava açma, cevap verme, temyiz veya itiraz/istisnaf başvurusunda bulunma, karar düzeltmesi gibi işlemleri sanki tatil yokmuşcasına süresinde yapmanızdır.
Bumin Doğrusöz
Dünya Gazetesi – 20.07.2017