Orta gelir tuzağı (-mı?) “Tuzak“ varsa, tuzağı kuran kim? – Prof. Dr. Hasan GÜRAK

Gelişmekte olan tüm ülkelerin temel iktisadi hedeflerinden biri daha yüksek hızda büyümek ve gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen gelir düzeyine ulaşmaktır. Bu amaca ulaşmak için ekonomiyi yönetenler yararlı olduğuna inandıkları çeşitli kararlar alırlar. Küresel ekonomik ilişkilerin yapısı göz önüne alındığında bu hedef kolay ulaşılabilir bir hedef değildir.

Son yıllarda “orta gelir” düzeyinden daha yüksek gelir düzeyine çıkmayı hedefleyen ülkeler için sıkça kullanılan bir kavram var: Orta gelir tuzağı. Bu kavram o kadar benimsendi ki akademisyenlerin, ekonomiyle ilgili bakanlıkların, kurumların ve TV-gazete yorumcularının görüşlerinde bu kavramı sık sık yer alıyor.

Acaba orta gelir tuzağı ile kast edilen nedir? Eğer gerçekten ortada bir “tuzak” varsa, birileri bu tuzağı kuruyor olmalı. Tuzağı kuran kim veya kimler? Eğer gerçek anlamda bir tuzak yoksa bir algı operasyonu mu var? Yoksa bir yanlış algı mı var?

“Orta gelir tuzağı” kavramının ilk kullanıcıları Eichengreen- Park-Shin olarak bilinir. Daha sonra Felipe-Abdon-Kumar aynı kavramı ülkelerde gelir düzeyini bir üst düzeye çıkarmak için gerekli zamanın ölçümüyle bağlantılı olarak kullandılar. Türkiye’de Prof. Dr. Erinç Yeldan yaptıkları bir çalışmada bu kavramı daha farklı kullanır ve ülkemizde Norveç ve İsviçre düzeyinde gelir sahibi olanların yanı sıra daha az gelir düzeyinde yaşayanların da olduğunu söyler.

Ne yazık ki “orta gelir tuzağı” kavramının ne tek tip bir tanımı var ne de ölçümlerde kullanılan ortak bir yöntem var. İngilizce “trap” sözcüğünün Türkçe karşılığı “tuzaktır”. Tuzak sözcüğünü Türk Dil Kurumu (TDK) şöyle tanımlar: a- Kuş veya yaban hayvanlarını yakalamaya yarayan araç veya düzenek. b- Birini güç ve tehlikeli bir duruma düşürmek için kurulan düzen, komplo.

Eğer “orta gelir tuzağı” ile kastedilen TDK’nın yaptığı tanımlardan biriyse bu alçakça düşünceye sahip kişi veya kurumların ortaya çıkarılması gerekir. Çünkü birilerinin hazırladığı bir “düzenek”, bir “komplo” olmalı.

Ancak “trap” sözcüğü İngilizce’de “bir konumda sıkışıp kalmak” anlamına da gelir (something by which one is caught or stopped). Acaba İngilizce trap sözcüğünü kullananlar Türkçe karşılığı olan “komplo” yerine “sıkışıp kalmayı” mı kast ediyorlar?

Bu konuda kararı dil bilimcilere ve okuyuculara bırakarak söze devam edelim. Biz burada “orta gelir tuzağı” kavramını kullanırken Eichengreen- Park-Shin’in (2013) tarihli çalışmalarındaki görüşleri referans olarak alacağız. Büyümeyle ilgili olarak Eichengreen ve diğerleri (2013) şöyle bir iddiada bulunurlar: Hızlı büyüyen “orta düzey gelir sahibi” ülkelerde gelir düzeyi satın alma gücü paritesine göre 10 bin-11 bin dolar eşiğine ulaştıklarında büyüme hızında yavaşlama görülür. Ancak bazı durumlarda söz konusu eşiğin 15 bin-16 bin dolar düzeyinde olduğu ileri sürülür. “Orta gelir düzeyi” olarak tanımlanabilecek bu gelir düzeyine ulaşan ülkeler için kendilerini bekleyen bazı riskler vardır. Artık eskiden olduğu gibi “ucuz” ve kolay iş gücü veya finansal kaynak bulmak mümkün olmayacaktır. Ancak orta ve yükseköğrenim sahibi iş gücünün göreceli daha yüksek oranda olduğu ve daha gelişmiş teknoloji içeren ürünlerin ihraç edildiği ülkelerde büyüme hızında düşüş olasılığının daha az olacağı öngörülür (bkz. H. Gürak, https://independent.academia. edu/HasanG%C3%BCrak).

Eichengreen ve arkadaşlarına göre büyümedeki düşüşün göstergesi GSYH’nin en az yedi yıl ortalama 3,5 oranında büyüdükten sonraki yedi yılda büyüme hızında görülen en az iki puanlık düşüştür. Ancak büyümedeki yavaşlamayla bağlantılı vardıkları sonuçların özellikle Çin’in durumuna yönelik olduğunu söylerler (These results were suggestive, and they were suggestive for China in particular).

Eichengreen ve arkadaşlarına göre, göreceli daha az katma değer üreten daha az gelişmiş teknolojiyi kullanmak bir müddet pek sorun olmayabilir. Ancak bu durum orta gelir düzeyinden çıkmak için yeterli değildir. Büyümenin yavaşlaması ile finansal ortam ve siyasi gelişmeler arasında da bir ilişki olduğunu savunurlar. Ancak bu ilişkiler hakkında daha ileri gidecek görüşler sunmaktan kaçınırlar. Neden acaba?

Vardıkları sonuca göre, orta gelir sahibi ülkelerde zaman içinde yüksek büyüme hızı sona erer, çünkü yüksek kazanç getiren yatırımların meyveleri artık toplanmıştır. Örneğin, kırsal yöredeki işsizler kentlere aktarılmış ama demografik yapı da değişmiştir. Ancak bu olgular, büyümenin yavaşlamasında somut ve kaçınılmaz bir gelir düzeyi vardır anlamına gelmemelidir. Çünkü bütün ülke ekonomileri aynı yapıda ve duyarlılıkta değildir. İş gücünün eğitim düzeyini, yani niteliklerini artıran ve yüksek teknoloji içeren ürünlerin üretimine ve ihracatına önem veren ülkelerin “orta gelir tuzağı”ndan kurtulma olasılıklarının daha yüksek olduğunu öngörürler.

Görüldüğü gibi ortada Türkçe anlamında olduğu gibi bir “tuzak” yani bir “komplo” yok, ama küresel ekonomik ilişkileri, özellikle de küresel teknoloji piyasalarını ve beyin göçünü biçimlendiren bazı ekonomik gerçekler var. Orta gelir sahibi ülkelerin gelir düzeylerinin ne kadar artabileceği her şeyden önce “iş gücünün nitelik düzeyi” ile doğrudan ilişkilidir. Ancak göz ardı edilmemesi gereken diğer ve yakından ilişkili önemli bir husus da “teknolojinin mülkiyeti” (kontrolü) ile ilgilidir. Teknolojinin mülkiyet hakkı (patent) kimdeyse, üretim için karar veren odur ve daha üst düzeyde gelir düzeyine çıkabilmek, en zenginler arasına katılabilmek için teknoloji mülkiyeti (kontrolü) çok önemlidir. (bkz. H. Gürak, 2016, Ekonomik Büyüme ve Kalkınma, Nobel Yayınevi).

Özetleyecek olursak: Gelişmekte olan ülkelerin belli bir orta gelir düzeyinde “takılıp veya sıkışıp kalmaları” kurulan bir “tuzak” sonucu değildir. Ayrıca orta gelir düzeyinde kalmaları kaçınılmaz bir kader değildir. Gelişmekte olan ülkeler orta gelir düzeyinden daha üst gelir düzeyine çıkabilirler ama bunun için şu dört unsura çok önem ve öncelik vermeleri gerekir:

1- İş gücünün çağdaş teknolojileri etkin kullanabilmesi için “doğru” niteliklere (bazılarının dediği gibi “beşerî sermayeye”) sahip olması gerekir.

2- “Teknolojik yenilikleri bulan yaratıcı zihinsel emek” teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

3- “Teknolojinin mülkiyetine” hak ettiği önem verilmeli ve küresel “teknoloji piyasalarındaki aksaklıklar” en alt düzeye indirilmeye çalışılmalıdır.

4- Uzun dönem için “doğru” ekonomik büyüme politikaları seçilmeli ve uygulanmalıdır.

5- “Doğru” ve “etkin bir kurumsal çerçeve” oluşturulmalıdır.

Kısacası;

1- Bir “tuzak” veya “komplo” yoktur.

2- Ama “yetersiz kalan” veya “uygun olmayan” uzun dönem ekonomi politikaları vardır.

 

Prof. Dr. Hasan GÜRAK

Dünya Gazetesi – 22.07.2017

About Author

Comments are closed.