Pandemi döneminde ihracatçının gündemi oldukça kabarık. Dijital vergi uygulamalarımızın nedeni, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından ek ithalat vergisi kararı, Birleşik Krallık (BK) ile yapılan anlaşmada menşe konusunda belirsizlik, sınır geçişlerinde yaşanan sorunlar ve en önemlisi ihracat pazarımızda Paris Anlaşması ile başlayan çevre ile ilgili yasal gelişmeler. Bu ana gündem maddelerinin başında ise çevre ile ilgili konular yer alıyor.
Aslında çevre duyarlılığı konularına ilişkin süreç pandemi öncesi Kyoto Sözleşmesi ile başladı ve en son Paris Anlaşması ile devam ediyor. Buna bağlı olarak da en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği (AB) tarafından Yeşil Avrupa Mutabakatı (Europe Green Deal) 2019 yılında yayınlandı ve yeni bir dönem başlamış oldu. Yeni dönemde Avrupa Birliği’nin (AB) 2050 yılına kadar iklim nötr olması hedefini bağlayıcı bir şekilde AB müktesebatına dahil eden bir yaklaşım olacak gibi görünüyor.
Bu kapsamda, ileri seviyeye çıkarılacak emisyon azalımı önlemleri nedeniyle yoğun enerji üretimin AB sınırları dışına çıkmasının (karbon kaçağı/carbon leakage) ve bunun sonucunda AB ekonomisinin negatif etkilenmesinin önlenmesi için “sınırda karbon vergisi uygulaması” üzerinde bir çalışma tartışması yapılıyor. İşte bu nokta dış ticaret açısından önem arz ediyor. Her yıl ihracatımızın yarısını yapmış olduğumuz pazarda, bu gelişmelere uyum sağlayamamamız durumunda ortaya çıkacak bir vergi ciddi anlamda bizleri yakından ilgilendiriyor.
Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı nedir?
Paris İklim Anlaşması, 12 Aralık 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansında kabul edildi. 2015’in Aralık ayında Paris’te kabul edilen yeni iklim anlaşması ile küresel sıcaklıklardaki artışı 1,5 °C’nin altında tutmanın önemi üzerinde anlaşılmış, her bir ülkenin bu hedefe ulaşmak için sunduğu katkılar kayıt altına alınmıştı.
Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi için küresel sera gazı emisyonlarının en az yüzde 55’inden sorumlu 55 veya daha fazla ülkenin aynı zamanda anlaşmaya taraf olması ve bu ülkelerin hükümetlerinin metni onaylaması gerekiyordu. 22 Nisan’da New York’ta düzenlenen imza töreni ile süreç başladı ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 175 ülke anlaşmayı imzaladı. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için ülkelerin anlaşmaya taraf olması şart. Bunun için de hükümetlerinin onayını alması gerekiyor.
Buna bağlı olarak da AB Komisyonu 11.12.2019 tarihinde AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak “European Green Deal (Avrupa Yeşil Anlaşması)” bildirisini açıkladı. Bu bildiri ile AB; sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyesine %50-55 azaltma ve 2050 yılına kadar “karbon nötr” olma hedefi veriyor. Planda, 2050’ye kadar üye ülkelerin karbon nötr olması ve döngüsel ekonomiye geçiş finansmanı ve AB’den karbon kaçağını önlemek için yol haritası ortaya koyuluyor.
Ülkemiz, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde Paris İklim Anlaşması’nı 175 ülke ile beraber imzalamıştı ancak anlaşma şu ana kadar mecliste onaylanıp yürürlüğe alınmadı. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Paris Anlaşması kapsamında çalışmalar yapılıyor ve ülke strateji planları hazırlanıyor. Bu kapsamda sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması planlandı.
AB neyi hedefliyor?
AB sera gazı yüksek olan sektörleri belirleyerek bu sektörlerdeki sera gazı azalımı için birtakım iyileştirme ve yatırım yapılmasını planlıyor. Bu sektörleri enerji, bina ve inşaat, endüstri ve ulaşım olarak belirlemiş durumda. Özellikle enerji sektörünün karbon azalımı oldukça önemli. Çünkü enerjinin üretilmesi ve kullanılması AB’nin emisyonlarının içinde enerji sektörünün %75 olduğu ölçülüyor. Yine temiz, ucuz ve daha sağlıklı ulaşım formlarına geçilmesi de oldukça konuşulan konular arasında yer alıyor. Ulaşım AB emisyonlarının %25’ini oluşturuyor.
AB Yeşil Anlaşması ile;
• AB’nin bu mutabakat ile çok daha kapsamlı ve köklü olan yeni büyüme modelini,
• İklim değişikliğine ilave olarak, tüm çevre konularına öncelik vermeyi, döngüsel ekonomik model ile kirlilik azaltmayı ve kaynakların verimli kullanımını,
• Enerji dönüşümü (fosil kaynakların ve karbon yoğun üretimin terk edilmesi), sektörel politika değişiklikleri (teknolojik inovasyon, tüketici tercihleri değişimi), yatırım ve finansman politikalarında köklü değişimini,
• İklimle mücadeleyi sadece kendi coğrafyası ile sınırlı tutmayıp aldığı yeni kararlarla konuyu küresel ölçekte bir eylem haline dönüştürmeyi hedefliyor.
AB tarafında öncelikle karbon salınımını azaltmak için bir yol haritası oluşturuldu. Bu noktada bazı öne çıkan stratejiler ve yasal düzenlemeler yapılması planlanıyor.
ü Sürdürülebilir ve akıllı ulaşım stratejisi
ü Alternatif yakıt altyapısı için şarj ve tekrar dolum desteği için fon oluşturulması
ü Motorlu araçlar için yeni hava kirletici standartları
ü 2030 yılı itibarıyla sıfır karbon çelik üretimi
Bu hedeflerin kimisi somutlaşırken bazılarının ise 2021 yılı içinde hayata geçirilmesi planlanıyor. Ancak gerek pandemi gerekse politik atmosfer bu sürenin uzamasına neden oluyor.
Konunun dış ticaret ile olan ilgisi nereden geliyor?
Şu ana kadar iklim ve çevre üzerine konuştuk. Dış ticaret ile olan ilgisinden hiç bahsetmedik. Dış ticaret ile olan ilgisi 3 nedenle karşımıza çıkıyor:
1. Paris Anlaşması’nı onaylamayan ülkelerle yeni Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmaması
2. Karbon Sınır Düzenleme Mekanizması: Şartları sağlamayan ürünler için bir ithalat vergisi öngörülmesi
3. Ürünler için yeni standartlar ve eko-etiketleme
Yukarıda öngörülen çalışmalar, AB ile ticaret yapan şirketleri doğrudan etkiliyor. Özellikle AB pazarına ürün satan ülke ve şirketler açısından bir karbon vergisinin hayata geçirilmesi ihracatçıları yakından ilgilendiriyor.
Ne yapmalı?
AB, en önemli ticaret ortağımız. İthalat ve ihracatımızın yaklaşık yarısını AB ile gerçekleştiriyoruz. En çok ithalat ve ihracat yaptığımız ülkeler yine AB ülkeleri. Bu nedenle AB ülkelerinde yaşanan olumlu veya olumsuz her konu doğrudan bizi ilgilendiriyor. Nitekim, salgın nedeniyle başta AB ülkeleri olmak üzere, önemli ihraç ülkelerimizde yaşanan pazar ve talep daralmaları ihracatımızdaki azalışın ana nedeni oldu. Şu an için de ihracatta bir toparlanma varsa yine AB pazarındaki gelişmeler olduğunu söylemek gerekir.
AB tarafından planlanan “Sınırda Karbon Düzenlemesi (Carbon Border Tax)” AB Komisyonu tarafından belirlenecek sektörler için eşyanın karbon içeriği dikkate alınarak “Sınırda Karbon Düzenlemesi” mekanizmasının teklif edileceği ve düzenlemenin öncelikli olarak çelik, alüminyum ve çimento gibi sektörlere 2021 itibarıyla uygulanmaya başlanacağı ifade ediliyor. Uygulamanın nasıl olacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz ama asıl Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına nasıl uyum sağlanacağı merak ko
nusu. Örneğin, şartları yerine getiremeyen şirketler ya da eşyalar mı yoksa ülke mi esas alınacak gibi.
Yapmamız gereken en önemli konuların başında öncelikli ihracat pazarımız olan AB tarafında yaşanan bu gelişmeleri yakından takip edip ticarette sürdürebilirliğimizi sağlamımız geliyor. Yeni standart ve etiketleme yöntemine bir an önce uyum sağlayacak mevzuatları ve teknolojik dönüşümleri içselleştirip bir planlama yapmamız gerekiyor. Özellikle otomotiv, beyaz eşya gibi sektörlerde bu standartları yakalamak için ilave yatırım yapmak ve bu yaklaşım ile bir dönüşüm ve kalkınma seferberliği başlatmalıyız. Aksi durumda oyunun dışında kalabiliriz.
(Kaynak: Sercan Bahadır / Dünya Gazetesi | 09.02.2021)