Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 7104 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 38’nci maddesi “hasılat esaslı vergilendirme” ile ilgili kuralları belirlemektedir. Şöyle ki;
“Ticari kazancı işletme hesabına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenden Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen sektör ve meslek grupları kapsamında yer alanlar, talep etmeleri halinde vergiye tabi işlemlerin karşılığını teşkil eden (Katma Değer Vergisi dahil) bedel üzerinden, bu kanunun 28’inci maddesi uyarınca belirlenen en yüksek oranı geçmemek üzere, Cumhurbaşkanınca ilgili sektör veya meslek grubu için belirlenen oran uygulanmak suretiyle hesapladıkları Katma Değer Vergisi’ni, indirilecek Katma Değer Vergisi ile ilişkilendirmeksizin beyan ederek öderler.”
Yukarıda “birinci fıkra kapsamında hasılat esaslı vergilendirilen mükellefler, kazançlarının tespitinde kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla alış vesikalarında gösterilen Katma Değer Vergisi ile hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre gider veya maliyet, yaptıkları teslim ve hizmetler dolayısıyla hesapladıkları Katma Değer Vergisi’ni de gelir olarak dikkate alırlar.”
Hasılat esaslı vergilendirme usulüne geçen mükellefler, iki yıl geçmedikçe bu usulden çıkmazlar.
Cumhurbaşkanı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerini, sektörler ve meslek grupları itibarıyla belirleyeceği yıllık iş hacimlerine göre hasılat esaslı vergilendirme usulü kapsamına almaya, Maliye Bakanlığı bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
Hasılat esaslı vergilendirme usulü olarak kabul ve ifade edilen yukarıda belirtilen sistem gereği ticari amaçlı olarak satın alınan emtia için ödenen Katma Değer Vergisi’nin ileride satışının yapılması halinde hesaplanan Katma Değer Vergisi’nden indirilmesi mümkün olamayacak. Gerçekte Katma Değer Vergisi mal ve hizmetlerin alış ve satış fiyatları üzerinden hesaplanan yayılı muamele (işlem) vergisi özelliği olan bir tüketim vergisi türüdür. Söz konusu verginin verimliliği dolaşıma giren değerlerin takibine (izlenmesine) bağlıdır.
Hasılat esaslı Katma Değer Vergisi uygulamada satıcı tarafından, satış konusu olan mallar için söz konusu malın satış bedeli üzerinden hesaplanmaktadır. Bu bağlamda da satışı gerçekleştirenler söz konusu vergiyi nakden veya hesaben almaktadırlar. Ancak uygulamada bu konuda (tahsilat aşamasında) mevzuat dışı işlemlerin mevzuata uyumu konusu özellikle tartışılır hale gelmiştir.
Uygulamada satıcı tarafından alıcıdan tahsil edilmesi gereken Katma Değer Vergisi’nin mevzuata uygun olarak hazineye intikali giderek gecikmeli hale gelebilmektedir.
Uygulamaya konulması öngörülen sistemde özellikle alışlarda, satıcıya ödenmesi gereken Katma Değer Vergisi satıcıya ödenmeyecek, dolayısıyla hasılat esaslı KDV sisteminde “191 indirilecek KDV” hesabı olmayacak. Ancak bu bağlamda da yeni sistemin belli konularda geçerli olması ve hasılat esaslı vergilendirme usulüne geçen mükelleflerin, iki yıl geçmedikçe bu usulden çıkamayacakları hususunun öngörüldüğü ifade edilmektedir.
Bir başka açıdan uygulamada hasılat esaslı sisteme geçiş konusunda mükelleflere belli bir tercih hakkının sağlanacağı beklenilmekte olup, bu konuda Katma Değer Vergisi’nin; işlemin özelliğine göre gider olarak değerlendirilmesi veya yaptıkları teslim ve hizmetler nedeniyle hesapladıkları Katma Değer Vergisi’ni gelir olarak dikkate alma zorunluluğu uygulamasının temel özelliklerini oluşturacak. Hasılat esaslı vergilendirmenin asıl amacı orta ölçekli vergi mükelleflerinin faturasız işlemler sonrasında başvurdukları yasal olmayan yöntemler sebebiyle oluşan usulsüz belgelerin önlenmesi ve mükelleflerin düzenli ve güvenilir beyan vermeye yönlendirmektedir.
Hasılat Esaslı Vergilendirme sistemine karşı uygulamaya yönelik bazı eleştiriler gündeme gelmektedir. Bu eleştirilerden birisi de “verginin piramitleşmesine” neden olmasıdır.
Uygulamada Katma Değer Vergisi açısından ortaya çıkan kayıp ve kaçaklar artmaktadır. Özellikle kayıtdışılığa yönelik kayıpların uygulamada takip edilememesi sorun yaratır hale gelmiştir.
Ancak günümüz koşullarının dikkate alınarak söz konusu kayıp ve kaçakların farklı yöntemlerle de en azından kontrol altına alınarak önlenmesi mümkündür.
Kaldı ki; ‘Hasılat Esaslı’ vergilendirme usulüne geçen mükellefler, iki yıl geçtikten sonra bu usulden çıkabilme olanağına sahiptirler.
Mükelleflerin hasılat esaslı vergilemeye geçebilmeleri için şimdilik sadece şehir içi yolcu taşımacılığı yapmaları gerekmektedir.
İto Haber I 18.03.2019