Son günlerde piyasalarda yaşanan kur atağının oluşturduğu etkinin önlenmesi bakımından hükümet tarafından her gün yeni tedbirlerin yürürlüğe konulduğunu gözlemliyoruz. Bize göre bu noktada en önemli olmazsa olmaz, kamuda tasarruf önlemlerinin net bir şekilde belirlenmesi ve bu süreçte verimliliği düşük ancak Hazine garantili yeni yap-işlet veya yap-işlet-devret projelerinde de ciddi bir yeniden değerlendirme yapılarak aciliyeti olmayanların önemli ölçüde ertelenmesidir.
Ülkemizde kurlardaki artış, ilk planda vatandaşın genelini ilgilendirmiyor. Önceki hükümet döneminde alınan gerçek kişilerin dövizle borçlanmalarının sınırlanması ve şirketlerde de dövizle borçlanmanın büyük ölçüde döviz geliri olanlara münhasır hale getirilmesi, kur atağına karşı hem geniş vatandaş kitlesinin doğrudan etkilenmesini önemli ölçüde azalttı, hem de şirketler ölçeğinde de yeni döviz borçları sınırlandığı için etkiyi daha azaltıcı bir olumluluk sağladı. Ancak, Türkiye gibi ülkelerde kurlarda meydana gelen değişikliğin fiyatlar üzerindeki etkisi daha doğrudan oluyor. Zaman içerisinde kurlarda bir istikrar kazanma söz konusu olmazsa, bunun piyasaya etkisi daha geniş kitleleri ilgilendirecek boyuta ulaşacaktır. Bunun için de bir kısmı kısıtlayıcılık anlamına da gelse bu tür tedbirler kaçınılmaz hale geldi.
ORTA VADELİ PROGRAM BEKLENECEK
Önümüzdeki aylarda, kurlardaki artışın enflasyon artışı olarak gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. TÜİK tarafından son açıklanan ÜFE rakamının yıllık bazda yüzde 32.13’lere gelmesi birkaç aylık gecikme ile TÜFE’yi de yukarı çekecektir. Bu noktada halen piyasada beklenen Merkez Bankası’nın anlamlı bir faiz artışının artık kaçınılmaz hale gelmiş olmasıdır. Merkez Bankası’nın bu konuda atacağı adım, kurların geri gelmesi ve kur atağının sonlanması bakımından elbette tek başına yeterli olmayacaktır. Bunun için yukarıda belirttiğimiz tasarruf önlemleri ve Hazine adına doğacak yükümlülüklerin azaltılmasına yönelik somut adımlar önemli olacaktır. Elbette Orta Vadeli Program ile gelecek öngörüsünün açıklanması beklenecektir. Bunlar geçici kaydıyla alınan kısıtlayıcı önlemlerin olumlu sonuç sağlamasının da olmazsa olmazıdır.
İTHALATI ENGELLEYİCİ EK YÜKÜMLÜLÜKLER
Elbette kur yükselmesi Türkiye’nin en önemli kronik sorunu olan cari açığı azaltıcı etki doğurdu. Ancak bunun bedelinin daha yüksek enflasyonlu bir ortam olarak gerçekleşmesi de tercih edilecek bir durum değildir. Zaruri ithalat kalemlerinin mecburen devam edecek olması, cari açıktaki bu iyileşmenin sınırını oluşturacaktır. İhracatta ise kura duyarlı olarak hızlı adaptasyon sağlayabilecek çok sektörümüz olduğunu söylemek kolay değil. İhracat artışı fiyat indirimi ve ihraç edilen miktarda artırım ile olacağından, kurdaki istikrarsızlık bir süre sonra yükselen maliyetler nedeniyle ihracatta rekabet edebilme imkanını ortadan kaldırıcı bir sonuca neden olacaktır. Bazı sektörlerde girdi bakımından ithale olan bağımlılık ihracatta yeterli artışı sağlamayı engelleyici bir diğer konu olarak karşımızdadır.
Kurlardaki bu istikrarsız yüksek seyrin bir an önce ortadan kalkması şu an için birinci öncelik konusudur. Lüks tüketim veya verimsiz yatırımlar nedeniyle yapılacak ithalatı engelleyici ek yükümlülüklerle cari açıktaki artış eğilimini sınırlamak daha sağlıklı sonuç verecektir.
İto | 11.09.2018