Ocak ayı içinde yayınlanan düzenleme ile döviz geliri olmayan küçük işletmelerin risklerinin azaltılması anlamında dövizle borçlanmalarına sınır getirildi. Düzenleme 2 Mayıs 2018’de yürürlüğe girecek. Düzenlemenin ana hatları şu şekilde belirlenmiştir:
- Döviz borcu 15 milyon doların altında olan işletmelerin dövizle borçlanmaları için son üç yıllık döviz gelirleri ortalama tutarı baz alınacak. Bu işletmeler üç yıllık döviz geliri ortalamasının üzerinde dövizle borçlanma yapamayacaklar.
- Bankalar döviz geliri ortalamasının üzerinde kredi açmaları durumunda bu kısmı geri çağırıp TL krediye döndürmeleri gerekecek.
- Yatırım malı ithalinde özellikle dövizle borçlanma zarureti olan durumlar bu sınırlamaya takılmayacak.
- Kamu kurumları ve uluslararası ihaleler kapsam dışı tutulmuş durumda.
Düzenlemeden anlaşılan, 15 milyon doların üzerinde borcu olanlar bu kapsamın dışında tutuluyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, düzenlemenin KOBİ’lerin riskini azaltmak amaçlı bir düzenleme olduğunu, büyük işletmelerle ilgili de düzenleme çalışmalarının devam ettiğini duyurdu.
Bu düzenleme özellikle döviz borçlarına hedge edemeyen belli ölçeğin altındaki firmalar bakımından olumlu sayılabilir. Şu an için bu düzenlemenin ilk etkisi 15 milyon doların altında borcu bulunan ama dövizle borçlanma ihtimalini göz önünde bulundurarak sınırlamaya takılmak istemeyen işletmeler açısından biraz daha borçlanma eğilimine girme nedeni olabilecektir. Bu da döviz cinsinden kredi maliyetlerinin biraz yükselmesine neden olabilir. Elbette bu kısa süreli doğacak bir sonuçtur. Düzenlemenin yürürlüğe gireceği 2 Mayıs’tan sonra hızlı bir şekilde piyasa kendi şartları içerisinde dengeyi bulacaktır. Bir diğer risk unsuru da bankaların, TL kredi faiz oranlarında bir miktar yukarı çıkma durumunu ortaya çıkarabilecektir. Bu etki de sınırlı olacak, birkaç aylık bir dönem içerisinde her şey daha olması gereken düzeye dönecektir. Önemli olan piyasadaki faiz hadlerinin ve ona yönelik beklentinin normal seyrine girmesidir. Zamanla, risk unsuru, beklentiler, gerçekleşen enflasyon ve büyüme esas gösterge olmaya devam edecektir.
İşletmelerin basiretli tüccarlar olduğunu ve o şekilde hareket etmeleri gerektiğini, dolayısıyla bu tür sınırlamaların piyasaların normal işleyişini bozacağını söylemek mümkündür. Ancak döviz cinsi borçlanmalar belli riskleri oluşturmaya başlamışsa o zaman kamunun tedbir alması doğal karşılanmalıdır. Daha önce gerçek kişiler bakımından döviz cinsinden borçlanmaya yasaklama getirilmişti. Halihazırda gerçek kişilerin döviz varlığı artı durumdadır. İşletmeler bazında baktığımızda ise döviz yükümlülükler döviz varlıklarının üzerinde seyretmektedir. İşletmeleri dövizle finansman bulmaya iten en önemli sebep, ilk etapta TL maliyetlerin yüksek seyrediyor olmasıdır. Dövizle borçlanma bazı dönemlerde avantajlı sonuçlar yaratabilmiştir. 2003-2008 dönemi en bariz örnek konumundadır. Bazı dönemlerde ise borçlu işletmeler kurlardaki veya paritedeki hızlı değişmeler karşısında zorlanabilir duruma gelmişlerdir. Hal böyle olunca siyasi iktidar bunun ülke için bir riske dönüşmeden tedbirini almayı amaçlamıştır.
İşletmeler dövizle borçlanma aşamasına gitmeleri durumunda kendi risklerini hedging yaparak minimize edebilirler. Elbette bunun bir maliyeti olmaktadır. Zaman zaman işletmeler bu maliyetten kaçınmak için riske açık olmayı tercih eder durumda kalmaktadırlar. Sonuçta kurların hızla yükseldiği dönemlerde risk büyüyerek işletmeyi krize sokabilecek boyuta gelebilmektedir.
Sonuçta teorik anlamda serbest piyasa koşulları içerisinde isteyenin istediği para türünden borçlanması idealdir. Ancak makro bazda fayda maliyet analizinde, risk boyutuna getirebilecek durumda da doğal olarak hükümetler tedbir alma yolunu tercih ederler.
İtohaber | 16.02.2018