Bilindiği gibi, Maliye Bakanlığı bir iç genelgeye dayalı olarak adresinde bulunmayan mükelleflerin vergi kayıtlarını otomatik olarak silmektedir.[1] Önceleri bir iç genelge ile yapılmakta olan bu uygulamalar daha sonraları VUK’na eklenen bir hüküm ile kanuni dayanağını elde etmiş bulunmaktadır. Ne var ki, uygulama bu haliyle de pek çok uyuşmazlığa neden olabilmektedir.[2] Çünkü adresinde olmayan şirketlerin çeşitli nedenlerle iş yaptığı kişilere düzenlediği faturalar hakkında uygulamada pek çok sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Vergi daireleri 213 sayılı VUK’nun 160. maddesinin son fıkrasında yer alan yetki ile mükellefleri adreslerinde bulunmadıkları takdirde mükellefiyet işlemlerini derhal kapatmaktadırlar. Durum böyle olunca da bu tür mükelleflerle iş yapan kişiler mağdur olabilmektedirler. Söz konusu madde hükmüne göre, “mükellefiyet kayıtları terkin edilenlerin kimlik bilgileri ile bunların bastırmış veya tasdik ettirmiş oldukları belgeler ve kullanmış oldukları ödeme kaydedici cihazlara ilişkin bilgiler Maliye Bakanlığınca belirlenecek araçlarla duyurulur.” hükmüne göre Maliye Bakanlığının bu tür mükellefleri ilan ederek kamuoyuna bildirmesi zorunludur.[3]
Maliye Bakanlığı özellikle adresinde olmayan ticari, mesleki veya diğer grup mükelleflerin adresinde bulunmamaları halinde idare yönünden önemli problemler ile karşı karşıya gelinmektedir. Bu mükelleflerin adreslerinde bulunmayışı dolayısıyla bunlar hakkında hiçbir tebligat yapılamamakta veya bunların borçlarını tahsil için vergi dairesi memurları adreslerine gittiği zaman adreslerinde bulamamaktadır. Böyle bir durum karşısında idare kendisine kayıtlı olan net mükellef sayısını kavramak ve de bu mükelleflerle sürekli zaman kaybetmemek bakımından kayıtlarını silme yetkisine kavuşmuştur.
Aynı problem adresinde bulunmayan anonim veya limited şirketler yönünden de söz konusu olmaktadır. Vergi daireleri de limited ve anonim şirket yönünden adresinde bulunmayan şirketleri de otomatik olarak mükellefiyet kayıtlarını silmektedirler. Oysaki gerek genelge ve gerekse yasa hükmüne göre, ticaret şirketleri bakımından mükellefiyetin sonlanması için TTK hükümlerine göre yapılması gereken tasfiye veya iflas merasimlerinin tamamlanmasına bağlıdır.[4] Başka bir ifade ile, şirketlerin işi terk etmeleri hali ancak tüzel kişiliğin ortadan kaldırılmasına yani tüzel kişilik peçesinin çıkartılmasına bağlıdır. Bu nedenle, tüzel kişiliği ortadan kaldırmamış bir ticaret şirketini vergi mükellefiyeti kaydının sonlanması idare tarafından tek başına yapılabilecek bir iş değildir.[5] Çünkü, gayrifaal şirketlerin ticaret sicil müdürlüklerinden kayıtlarının silinmesi dahi belirli bir tasfiye prosedürlerini yerine getirmiş olmasına bağlıdır. Gerçekten de uzun süre faaliyeti olmayan bir şirketin kaydının silinebilmesi için ticaret sicili mutlak surette tasfiye prosedürlerinin yerine getirilmesini istemektedir. Aksi takdirde, emeklilik zamanı gelmiş olan gayrifaal bir şirketin ortağı emekli olamamaktadır. Uygulamada bu konuda pek çok sorunla karşılaşılmaktadır. Ancak kesin çözüm olarak ticaret sicilinden bu gayrifaal şirketin kaydının silinebilmesi için tasfiye veya iflas hükümlerinin yerine getirilmesi istenmektedir.
Vergi daireleri 213 sayılı kanunun 160. maddesinde yer alan duyuru ve ilan sistemini yerine getirmeyerek bu gayrifaal şirketlerden bir şekilde mal ve hizmet alan mükelleflerin menfaatlerini dikkate almamaktadır. Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir çok kararda adresinde bulunmayan şirketlerin yaptıkları işler veya sattıkları mallarla ilgili olarak alıcı firmalara sahte fatura iddiasıyla işlem yapılamayacağına karar vermektedir. Salt adreste bulunmamak sahte fatura düzenlemek gibi bir fiili gerektirmeyeceği mahkeme kararlarında gerekçe olarak gösterilmektedir.[6]
Çeşitli mükelleflerin VUK 160/4 md. hükmüne göre, yapılması gerekli ilanlar, idare tarafından bugüne değin ihmal edilmesi sonucunda bilmeden kullandıkları fatura veya diğer belgeler özellikle alıcı şirketler yönünden sıkıntılar yaşatmaktadır. Bir mükellefin mal veya hizmet aldığı şirketin adresinde olmayışı dolayısıyla sahte fatura kullanımı durumuna düşmesi önemli bir sorundur. Gelir idaresinin bir an önce VUK 160/4 hükmüne dayalı olarak gerekli duyuruları yaparak gayrifaal şirketleri kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir. Bir tüzel kişiliğin gayrifaal olma gerekçesine dayalı olarak mükellefiyet kaydı sonlanacak ise tüzel kişiliğinin de beraberinde sona ermesini sağlayacak yasal düzenlemelerin ivedililikle yapılması zorunludur.
Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen bir kararda, “limited şirketlerin TTK’nunda yer alan hükümlere göre kurulup, faaliyet gösteren tüzel kişilikler olup, yine bu kanunda yer alan koşullar dahilinde infisah ya da tasfiye yoluyla tüzel kişiliği sona ermektedir. Bu yasal prosedür yerine getirilmeden şirket tüzel kişiliği ortadan kalkmadığına göre, VUK 160. maddesi uyarınca re’sen terkin işlemi yapılması mümkün olmayıp, bu yöndeki talebi reddeden davalı idare işleminin iptali yolundaki mahkeme kararında isabet görülmemiştir.” şeklindeki gerekçe ile Danıştay idarenin mükellefiyeti sonlandırma işlemini iptal etmiştir.[7] Aynı gerekçe, mükellefiyeti re’sen silinen gerçek kişiler açısından da geçerli olabileceği gibi kollektif veya adi komandit şirketler açısından da geçerli olmaktadır.
[1] VUK İç genelge 2004/13
[2] 5228 sayılı kanunun 6. maddesi hükmü ile değiştirilen VUK md. 160. yürürlük tarihi: 31.07.2004
[3] 5228 sayılı kanunun gerekçesi.
[4] Bkz. TTK md. 549-552 ve Limited şirket tasfiye hükümleri.
[5] Şirketlerin kuruluşu ve kapanışında izlenecek yollar. TTK md. 269 ila 474.
[6] İzmir.3. Vergi Mahkemesinin, 2.12.2006 / E: 2005 / 515 – K: 2006 / 1114
[7] Dnş. 4. D. kararı, E:2004/602-K:2004/2021. Bir başka Danıştay kararında da, gayrifaal tüzel kişiliklerde şirket ortağı ve kanuni temsilcilerden biri ile temasa geçilmesi halinde şirketin mükellefiyet kaydının silinemeyeceğine karar verilmiştir. Danıştay 4. Daire Kararı, E:2004/2018-K:2005/1390 sayılı kararları.
Hürses I 10.11.2017