Dünya ekonomisinde globalleşme arttıkça, iş gücünün ülkeler arasında dolaşımı da hızla artmaktadır. Özellikle uluslararası şirketlerde çok sayıda farklı ülke vatandaşı çalışana rastlamak artık oldukça olağan bir durum. Bugün birçok uluslararası şirketin tepe yöneticileri arasında çok sayıda yabancı yönetici var. Bu durum ülkemiz içinde geçerli. Ülkemizde uluslararası doğrudan yatırımlar arttıkça doğal olarak bu şirketlerde çalışan, özellikle üst düzey çalışan sayısı da artış gösteriyor. Özel bir durum olan Suriye vatandaşlarını bir kenara koyarsak ülkemizde çalışan yabancıların önemli bir bölümü uluslararası şirketlerde çalışan üst düzey yöneticiler. Bu yazımda özellikle bu gruba yönelik vergilendirme konularını ele almak istiyorum.
Yabancı yöneticiler aynı zamanda Türkiye için birer tanıtım elçileridir
Bu kişilerin Türkiye’de vergilendirilmesinin nasıl yapılacağı iki nedenle çok önemli. Birinci neden, bu kişilerin kişisel vergilemelerinin sorunsuz ve kolaylıkla gerçekleşiyor olması, bu kişilerin Türk Vergi Sistemi’nin işleyişi hakkında olumlu izlenimlerle ülkemizden ayrılmalarını sağlamaktadır. Ülkemize yeni gelecek yatırımlar için, üst düzey yönetici olan bu kişilerin çok olumlu katkısı olmaktadır. Çünkü bu kişiler grup merkezi ülkelerine döndüklerinde global olarak üst yönetimlere gelmekte ve o grubun gelecek dönem yatırım planlarında söz sahibi olmaktadırlar.
Vergi uygulamasının net ve tutarlı olması vergi gelirlerini artırır
İkinci neden vergi kaybının önlenmesi. Üst düzey yöneticilerinin göreceli olarak yüksek ücret gelirleri aynı zamanda Devletimiz için önemli bir vergi potansiyeli. Sistemin doğru, basit ve net olarak çalışması bu kişilerin ücret gelirleri üzerinden doğru vergi alınmasını sağlayacaktır.
Yabancı personelin ücret gelirlerinin nasıl vergilendirileceği konusunda zaman zaman tartışmalar, farklı görüşler ortaya çıkmakta, bu da sistemin yukarıda belirttiğimiz gibi doğru ve açık bir şekilde işlemesini engelleyebilmektedir. Aslında konu çok da karmaşık, düzeltilmesi için kanun değişikliği gerektirecek bir konu da değil. Konunun iyi anlaşılabilmesi için Türkiye de çalışan yabancı personeli iki gruba ayırmak istiyorum. Bu ayrım gerek mükellefiyet türünü belirleme (tam mükellef- dar mükellef) gerekse verilen hizmet türünü anlamada (ücret-serbest meslek) oldukça önemli. Bu kişilerin vergilemesinde zaman zaman yaşanan farklı uygulama ve görüşlerin de bu ayrımın yapılmamasından kaynaklandığını düşünüyorum.
1. Grup: Türkiye yerleşik bir firmada uzun süreli sabit bir görevde (genel müdür, satış müdürü, finans müdürü gibi …) çalışmak üzere gelenler,
2. Grup: Yurt dışında bulunan bir şirketin elemanı olan ve o şirketin Türkiye’de gerçekleştireceği geçici bir proje için (örneğin montaj, eğitim, danışmanlık …) ülkemize gelen yabancı personel.
Bugünkü yazımda birinci gruba giren kişilerden bahsedip, ikinci gruba girenlerin vergilemesinden gelecek yazımızda bahsedeceğim.
Uzun süreli sabit bir görev için Türkiye’ye gelenler
Bu gruba giren çalışanlar, bazen süre belli olmadan, bazen ise 2-4 yıl gibi belli süreler için gelmektedirler. Bu kişiler için Türkiye’deki çalışacakları şirketler çalışma izni almakta, iş ve sosyal güvenlik mevzuatı açısından işveren sorumluluklarını yerine getirmektedirler. Bu kişiler çoğu zaman uluslararası bir şirketler topluluğunun yurt dışındaki şirketinde çalışmakta iken, bu grubun Türkiye’deki şirketine tayin olmaktadırlar. Yine çoğu zaman, Türkiye’deki görevlerinden sonra yine grubun başka bir şirketinde, başka bir ülkede çalışmaya devam edebilmektedirler.
Benzer durum Türkiye merkezli, globalleşmiş şirketlerimiz için de geçerli. Türkiye’den grubun örneğin Azerbaycan’daki grup şirketine genel müdür olarak gitmekte, oradaki görevi sona erdiğinde tekrar Türkiye’deki merkez şirkete dönebilmektedir. Bu kişiler, gittikleri ülkede grup merkezleri için değil bulundukları şirketler için çalışmaktadırlar. İş hukuku anlamında da çalıştıkları şirketlerin personelidirler.
Bu kişilere ücret ödemeleri genellikle iki şekilde gerçekleşmektedir
1. Ücretlerinin tamamı fiilen Türkiye’deki şirket tarafından Türkiye de ödenmektedir. Bu durumda, vergilendirilme usulü diğer çalışanlardan farklı değildir. Ödenen ücret bordroya konularak artan oranlı olarak vergilendirilecektir. Uygulamada da bu konuda sorun gözükmemektedir.
2. İkinci yöntem, bu kişilere fiili ücret ödemesinin bir kısmı Türkiye’de çalıştığı firmadan yapılırken, bir kısmı ise geldiği, genellikle vatandaşı olduğu ülkedeki şirket tarafından yapılmakta ve aynen Türkiye’deki şirkete yansıtılmaktadır. Diğer bir deyişle Türkiye’de çalıştığı şirket, ödemenin bir kısmını doğrudan çalışana fiilen yapmasa da ücret maliyetini yansıtma sonrası tamamen kendisi üstlenmektedir.
Birinci yöntemde uygulamada bir sorun yaşanmazken ikinci yöntemde zaman zaman bir kafa karışıklığı ortaya çıkmaktadır. Tartışma yaratan kısım, yabancı çalışana yurt dışında ödenen ve Türkiye’deki şirkete yansıtılan tutarın bir ücret ödemesi mi olduğu yoksa yurt dışı firma tarafından Türkiye’deki şirkete verilen bir hizmet (serbest meslek) ödemesi mi olduğudur.
Eğer yurt dışından yansıtılan tutara ücret dersek, bu durumda Türkiye’deki şirketin bunu bordroya koyarak ücret olarak Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesine vergilemesi (yüzde 15-35 oranlarında), hayır hizmet denirse Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre yüzde 20 oranında kurum stopajı yoluyla vergilemesi gerekir. İkinci durumda, yabancı çalışanın yurt dışında almış olduğu ücreti de yıllık beyanname ile beyan etmesi gerekecektir.
Bu ayrımın yapılması için şu iki soruya verilecek cevaplar önemli. Birincisi yabancı çalışan kimin personeli, ikincisi Türkiye’deki şirket ile yurt dışındaki şirket arasında bir hizmet ilişkisi var mı?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bahsettiğimiz yabancı personel Türkiye’deki sabit bir görev için (genel müdür, satış müdürü, fabrika müdürü …) bulunmaktadır. Bunların çalışma izinleri “işveren” sıfatıyla Türkiye’deki şirketleri tarafından alınmaktadır, iş ve sosyal güvenlik mevzuatı açısından Türkiye’deki işverene bağlıdırlar ve tamamen Türkiye’deki şirket için çalışmaktadırlar.
Durum böyle olunca, bu kişilere gerek Türkiye’den doğrudan gerekse yurt dışında (genellikle kendi memleketinde) ödenen ve Türkiye’deki şirketine yansıtılan ödemelerin tamamının Türkiye’deki şirket tarafından verilen ücret niteğinde olduğunu ve vergilemenin de Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesine göre yapılması gerektiği, ortada bir hizmet olmadığından da yurt dışından yansıtılan tutara ayrıca bir kurumlar vergisi tevkifatı ve sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması gerekmediği görüşündeyim.
Bu kişilere ücretlerinin bir kısmının yurt dışında ödenmesinin nedeni, bir vergi planlaması değil tamamen bu kişilerin özellikle ailevi ihtiyaç ve gereklilikleri nedeniyle bir kısım ödemeyi kendi ülkelerinde istemeleridir. Sonuçta tüm ücret Türkiye’de vergilendirilmektedir.
Vergi Portalı
Dünya Gazetesi 25.10.2017