Kurumlar Vergisi Kanunu’nda md. 5/1-e’de “kurumların iki tam yıl süreyle aktifl erinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı” vergiden istisna edilmiştir. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun (KDVK) 17/4-r maddesinde; “Kurumların aktifinde (…), en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler” vergiden istisna edilmiştir. Kurumlar vergisi istisnasından kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satışından doğan kazançlar kapsam içi iken, KDV’de kapsam dışıdır.
Bu istisnalardan kurumlar vergisi istisnasından “menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla elde bulundurdukları değerlerin satışlarından doğan kazançları” yararlanamazlar. KDV istisnasından ise “istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktifl erinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri” yararlanamaz. Kiralama faaliyeti ile uğraşma kurumlar vergisi istisnasından yararlanmaya engel olurken, KDVK’da böyle bir engel kabul edilmemiştir. Kanunkoyucu, kiralama faaliyetini KDVK’ya yazmamıştır.
KVK’da (md.5/1-f ) “bankalara borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya TMSF’ye borçlu durumla olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançların tamamı” vergiden istisna edilmiştir. KDVK’da ise (md.17/4-r) “bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin bankalara devir ve teslimleri” vergiden istisna edilmiştir.
Görüldüğü gibi kurumlar vergisi istisnası borçlara karşı devredilecek “iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarını” kapsarken, bu kıymetlerin borca karşılık devri KDV’ye tabi kılınmıştır. Kurumlar vergisi istisnası borca karşılık devri yapan “kefiller ve ipotek verenler” için geçerli iken, KDV istisnası sadece “kefilleri” kapsamakta ipotek verenleri dışlamaktadır. KDV açısından “bu kıymetlerin ticaretini yapan kurumların bu amaçla aktifl erinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerini teslimleri” istisnadan yararlanamazken, söz konusu teslimler için kurumlar vergisi istisnasından yararlanmak mümkündür.
Taşınmazların borç karşılığı bankalara devri ile ilgili olarak damga vergisine gelince, mevzuat daha da karmaşıktır. Çünkü Damga Vergisi Kanunu, mülga KVK’ya atıf yapıyor ve yeni KVK’nın geçici 1/5. maddesi yoluyla kanunun 5. maddesindeki istisnalara ulaşılabiliyor. Kapsamı belirlemek oldukça zor. Bu konuda Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin E. 2009/29366, K. 2010/10680 sayı ve 29.4.2010 günlü kararı uygulamayı yönlendirmekte. Karara göre “bankaların yalnızca kredi sözleşmesinden kaynaklanan değil, her türlü alacaklarının tahsili için yaptıkları icra takibi nedeniyle yapılan ihale sonucu taşınmazı alacaklarına mahsuben almaları halinde, anılan işlemin damga vergisinden müstesna olduğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda, alacaklı banka, kredi alacağından dolayı icra takibi başlatmış, kesinleşen takip üzerine, yapılan ihalede borçluya ait taşınmazı alacağına mahsuben almıştır. Bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere alacaklı banka KDV ve damga vergisi uygulamasından muaftır. Kendisinden bu konuda ödeme yapılması istenemez”.
İşin ilginç yanı; hepsi kurumların mali yapılarını güçlendirme şeklindeki aynı amacı taşıyan bu istisnaları farklı farklı düzenleyen, bu kadar karmaşa yaratan kanun değişikli klerinin hepsinin genel gerekçesinde, “basitleştirme”den söz edilmesi. İstisnalar arasındaki, ipotek verenlerin borca karşılık taşınmaz devrinde kurumlar vergisi istisnası olmasına karşılık KDV istisnasının olmaması, taşınmaz kiralaması yapanların taşınmaz satışında KDV istisnasından yararlanabilirken kurumlar vergisi istisnasından yararlanmaması gibi farklılıkların sebebi madde gerekçelerinde de yoktur. Bu kadar gerekçesiz farklılıkların bulunduğu bir vergi sisteminin bizatihi kendisinin ihtilaf yaratıcı olması da doğaldır. Aynı amacı taşıyan ve aynı konudaki istisnaların bütün Kanunlarda aynı koşul ve ifadelerle düzenlemesi gerekir.
Bu arada, KDV ve damga vergisi konusunun vergi yargısının konusuna girmesine rağmen niçin Yargıtay kararı ile uygulamanın yönlendiğini merak edenlerde olabilir. Bu soruyu da 521 sayılı Danıştay Kanunu’ndan İdari Yargılama Usulü Kanunu’na geçerken “yorum davası”nı kaldıranlara sormak gerekir.
Dünya Gazetesi 05.09.2017