Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/1 maddesi gereği olarak “Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli” olmaktadır. Ticaret şirketlerinin tasfiyesine ilişkin hükümler Türk Ticaret Kanunu’nun 267 ila 303’üncü ve 529 ila 548’inci maddeleri arasında kapsamlı bir şekilde yer almaktadır.
Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Bu bağlamda başlangıç tarihinden aynı takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılmaktadır.
Tasfiyenin aynı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiye haline girdiği tarihte başlayacak ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam edecektir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/4’üncü maddesine göre, bilanço esasına göre defter tutan kurumlarda tasfiye kârı, tasfiye dönemi sonundaki servet değeri ile tasfiye dönemi başındaki servet değeri arasındaki olumlu farktır.
Tasfiye kârı hesaplanırken;
Ortaklar veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer şekillerde yapılan her türlü ödemeler tasfiyenin sonundaki servet değerine,
Mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş olan kazanç ve iratlarda tasfiye döneminin başındaki servet değerine eklenmektedir.
Bu aşamada; hisselerine mahsuben ortaklara dağıtılan, satılan, devredilen veya kurum sahibine iade olunan iktisadi kıymetlerin değerleri dağıtımın, satışın, devrin veya iadenin yapıldığı gün itibariyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerine göre belirlenmektedir.
Diğer yandan tasfiye kârının hesaplanması sırasında Kurumlar Vergisi Kanunu’nun indirilecek giderler, zarar mahsubu, diğer indirimler ve kabul edilmeyen indirimlerle ilgili madde hükümleri de dikkate alınmaktadır.
Tasfiye döneminin başındaki ve sonundaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi başındaki ve sonundaki bilançosunda görülen öz sermayesidir. Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde; izleyen tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir önceki dönemin son bilançosunda görülen servet değeridir. Bu bağlamda da aşağıda belirtilenler dışında kalan her çeşit karşılıklar ile dağıtılmamış kazançlar bu sermayeye dahildir.
Vergi kanunlarına göre ayrılmış olan her türlü amortismanlar, karşılıklar ile sigorta şirketlerinin teknik karşılıkları,
Hissedar veya sahip olmayan kimselere dağıtılacak kazanç kısmı.
Karşılıklar, ya aktifte yer alan kalemlere ilişkin ya da hasıl olması beklenen bir gider veya zarara yönelik olarak, ilgili dönem kârından ayrılmak suretiyle meydana getirilmektedir. Kural olarak, dönem kârının vergilendirilecek olması nedeniyle önceki dönemlerde vergilendirilmiş kârlardan ayrılan karşılıkların cari dönemde öz sermaye kıyaslaması ile kazanç hesaplaması yapılırken geçmiş dönem kârları gibi cari dönem -dönem sonu öz sermaye- dönem başı öz sermaye farkını etkilememesi gerekecektir.
Kurumların ticari kârdan ayırmak suretiyle bilançonun pasifinde tutabilecekleri karşılıklar, hesap adları, ayrılma nedenleri ve ilgili oldukları mevzuat itibariyle çok geniş bir yelpazeye yayılabilir. Bu çeşitlilik ise Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/6’ncı maddesinde dönem başı öz sermayeye eklenmesi öngörülen karşılıkların tek tek belirtilerek sayılmasını imkansızlaştırmaktadır. Bu nedenle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/6 maddesinde “her çeşit karşılıklar” ifadesi kullanılmış olup, bu durumun uygulamada dikkate alınması gerekmektedir.
Maliye Bakanlığı, mükelleflerin hukuki statülerini, faaliyet gösterdikleri alanları ve tasfiyeye giriş tarihindeki aktif büyüklüklerini dikkate almak suretiyle tasfiye işlemlerine yönelik inceleme yaptırmamaya yetkilidir.
İTO | 11.07.2017