Emlâk Vergisi Kanunu uyarınca genel beyan dönemi olarak adlandırılan dört yılda bir vergi matrahları belirlenmekte, aradaki yıllarda ise bu matrahlar yeniden değerleme oranının yarısı oranında revize edilerek dikkate alınmaktadır.
Emlak vergisi matrahının belirlenmesinde, takdir komisyonları tarafından belirlenen arsa / arazi metrekare birim fiyatları ile ilgili bakanlıklar tarafından müştereken belirlenen bina inşaat metrekare maliyet bedelleri esas alınmaktadır.
Arsa ve arazi birim değerlerinin takdirine ilişkin olarak Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının ilk iki paragrafında takdir komisyonlarınca alınacak kararların, tarh ve tahakkuk işleminin yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce arsa ve arazilerin ilgili bulunduğu ticaret ve ziraat odalarına, mahalle ve köy muhtarlıklarına, belediyelere imza karşılığı teslim edilmesini öngörmüştür. Ayrıca büyükşehir belediyesi bulunan illerde bu teslimatın daha önceden Merkez Komisyonu’na teslim edilmesi ve merkez komisyonunca farklı değer belirlenmesi halinde takdir komisyonlarının bu değerlere göre takdir yapacağı da kanunda hükme bağlanmıştır.
Anılan fıkranın 3. Paragrafında bu şekilde oluşan değerlere karşı açılacak davalara ilişkin düzenleme yer almıştır.
Maddenin sonraki paragrafında ise bu şekilde oluşan (kanundaki tabir ile kesinleşen) değerlerin ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilan edilmesini de ayrıca hükme bağlamıştır.
Söz konusu fıkrayı paragraflar itibariyle aktarmamın nedeni, yazımın ilerleyen kısmında da görüleceği üzere, yorum bakımından önem taşımasındandır.
2018 yılının genel beyan dönemi olması dolayısıyla takdir komisyonları arsa ve arazi metrekare birim fiyatlarını belirleyerek ilgili belediye ve muhtarlıklara teslim etmişlerdir. Bu konuda bizim gördüğümüz, pek çok belirlemede arsa / arazi birim değerleri uçuk olarak belirlenmiştir. Belediyelere emlâk vergisi geliri temin etmek amacıyla yapılan bu belirlemelerin pek çok mükellefi sıkıntıya sokacağı ve adalet duygusunu zedeleyeceği açıktır.
Öte yandan Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinde (b fıkrası paragraf 3) yer alan “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştay’a başvurulabilir” şeklindeki düzenleme, cümlede sayılanların dışındakilerin (ilgililerin / mükelleflerin) de dava açma haklarına bir sınırlama içermemekle birlikte uygulamada dava açma hakkını sınırlayan şekilde anlaşılmış ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin E.2011/38 K.2012/89 sayı ve 31.5.2012 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. Bu iptal kararı sonrasında mükelleflerin de dava açma hakları tartışma ortadan kalkmıştır.
Ancak kanun koyucunun bu alanda bir düzenleme yapmaması, Maliye Bakanlığı’nın da torba kanunlara bu konuda bir madde ekleyerek konuyu açıklığa kavuşturmakta duyarsız kalması sebebiyle davanın ne zaman ne sürede açılması gerektiği konusunda tartışma ortaya çıkmıştır.
Danıştay 9. Dairesi bu konuda E. 2009/796 K. 2012/4683 sayı ve 20.9.2012 günlü Kararında “Mükellef tarafından 2006 yılı birinci taksidine ilişkin olarak adına yapılan emlak vergisi tarh ve tahakkukuna karşı açılan davada, mahkeme tarafından dava açma süresinin tespiti bakımından öncelikle, tarh ve tahakkuk işleminin 1319 sayılı Yasa’nın 11 ve 21. maddeleri uyarınca mükellefe tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması, mükellefe belirtilen şekilde bir tebligat yapılmamışsa davacı adına yapılan tarh ve tahakkuktan ödeme tarihinde haberdar olduğunun kabulü ile davanın esasının incelenmesi gerekmekte olduğundan, temyize konu vergi mahkemesi kararında, bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadan, emlak vergisinin yıl başından itibaren 30 gün içinde dava konusu edilmesi gerekirken bu süre geçtikten sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde yasal isabet bulunmamaktadır” şeklinde karar vererek kendisine hiç bir bildirim yapılmayanların ödeme tarihi itibariyle dava açabileceklerini kabul etmiştir.
Ancak 9. Daire, daha sonra Anayasa Mahkemesi kararından önceki dönemle ilgili bu görüşünü değiştirmiştir.
Not: Konuya köşemin sınırları itibariyle gelecek yazımda devam edeceğim.
Dünya Gazetesi 11.07.2017