15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, bu kuruluşlar not indirmek için fırsat kollarken Türkiye ekonomisinin gösterdiği bu performansa özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının nasıl bir tepki vereceği ve nasıl bir yol izleyecekleri merak konusuydu.
Ülke ekonomisindeki yüzde 5’lik büyümeye nasıl bir kılıf bulacak ya da bahane üretecekler? Not indirimi için olumsuz bir veriyi fırsat olarak görürken, not artışı için nasıl hareket edecekler?
İLK TEPKİ FİTCH’DEN
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye aleyhine oluşturulan negatif algı için adeta birbirleriyle yarışan finans çevreleri ve derecelendirme kuruluşları şimdi ekonomik büyüme oranıyla şaşkın.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye değerlendirmesinde ilk tepki Fitch’den geldi. Fitch, Türkiye ekonomisinin 2017 yılı ilk çeyreğinde gerçekleşen yüzde 5 büyümeden sonra, ekonomik büyüme beklentisini yüzde 2,3’ den 4,7’ye çıkardı. Yani, 15 Temmuz sonrasında not indirmek için fırsatı kaçırmayan Fitch, bu kez geri adım atmak zorunda kaldı.
Fitch’in 2017 yılı için öngördüğü yüzde 4,7, Türkiye’nin Orta Vadeli Programı’nda (OVP) belirlenen yüzde 4,4’lük ekonomik büyüme rakamından da yüksek.
Aslında kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye değerlendirmelerinde kendi belirledikleri kriterleri göz ardı ederek, kendileriyle çelişkiye düşüyorlar. Ayrıca, ekonomik ve siyasi belirsizlik bulunmamasına rağmen not indiriminde bulunan kredi derecelendirme kuruluşlarının çifte standart tavırları ve öne sürdükleri gerekçeler hep boşa çıktı.
Bu yüzden kredi derecelendirme kuruluşları hep eleştirildi ve eleştirilmeye devam ediliyorlar. Kredibilite konusunda ciddi kayıplar yaşadılar.
REVİZYON KREDİ NOTUNDA DA OLMALI
Kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’ye verdikleri notlarda Türkiye’ye yıllarca çok haksızlık yaptılar. Düşünün ki, 1994 yılından 2012 yılına kadar Türkiye yatırım yapılabilir seviyede notlandırılmadı. 1990’lı yıllarda ülkeye verilen notlar, ülkenin içinde bulunduğu siyasi belirsizlik ve ekonomik risklerden dolayı anlaşılabilir.
Ancak kredi derecelendirme kuruluşlarını 2000’li yıllardaki Türkiye tavrının ise makul bir gerekçesi yok. Çünkü Türkiye 2002 sonrasında makroekonomik göstergelerinde ciddi bir başarı sağladı. Örneğin büyüme hızında, GSYH miktarında, kamu maliyesinde, kişi başı gelirde ve diğer ekonomik göstergelerde.
Tüm bu başarılı sürece rağmen, Fitch Türkiye’nin notunu ancak 2012 yılında yükseltti. Moody’s ise 2013 yılında. Yani, uzun süre ülke ekonomisinin başarısı görmezden gelindi. Bu kadar zor yükselttikleri notta indirim yapmada ise oldukça becerikli ve hızlı davrandılar.
15 temmuz darbe girişimi sonrasında ilk yaptıkları iş, Türkiye’nin notunu düşürmek oldu. Bu kuruluşların, Türkiye’de mevcut riskleri bir kenara bırakalım, olası bir risk ihtimali karşısında bile not indirmek için pusuda bekledikleri bilinen bir gerçek. Bunu hep yaptılar.
Moody’s not indirimini darbenin hemen ardından yaparken, Türkiye’nin ülke anlaşması olduğu Fitch ise Moody’s gibi çok geç kalmadan 2017 yılında Türkiye’nin notunu, tekrar yatırım yapılabilir seviyenin altına indirdi.
Şimdi ise, Türkiye’ye karşı takındıkları bu haksız tavrı gerekçelendirmede ve notlandırmadaki yanlı ve haksız tutumlarına bahane üretmede kafa yormak zorunda kalacaklar. Tabii ki çok zorlanacaklar.
Çünkü, Türkiye’nin ekonomik görünüm olarak daha iyi konumda olmasına rağmen diğer ülkelerden düşük notlandırılmasını açıklamak kolay olmayacak kredi derecelendirme kuruluşları için.
Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl
Yeni Şafak Gazetesi – 22.06.2017