Mayıs ayı bilindiği gibi emlak vergileri bakımından önemli bir aydır. Bu ay içerisinde mülk sahipleri (bina, arsa, arazi) tarafından ödenmesi gereken vergilerin bir önceki yıla göre önemli miktarda artmış olduğunu görmekteyiz. Örneğin, geçen yıl ödenen bina vergisinin 100 iken bu yıl 400 gibi olduğu söylenebilir. Ve hatta bazı bölgelerde bu verginin 5 kat artmış olduğu görülmektedir.
Emlak vergilerinde yapılan bu ciddi artışlar nedeniyle vatandaşların, mülk sahiplerinin bu artışa karşı yargıya başvurma hakkı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir.[1] Bir kısım yazarlar emlak vergisindeki bu ciddi artış için mülk sahipleri tarafından yargı yoluna gidilebileceği konusunda görüşleri bulunmaktadır. Bize göre de, emlak vergisindeki bu ciddi artışlar için yargı yolunun açık olması gerekmektedir.
Bilindiği gibi, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu hükümleri gereğince ödenmesi gereken emlak vergileri yasanın 8. maddesine göre bina vergisi oranı meskenlerde binde 1 diğer binalarda ise binde 2’dir. Bu oranlar yapılan çeşitli hesaplamalara göre yasanın 7. maddesinde yer alan “vergi değeri” üzerinden hesaplanmaktadır. Emlak vergisi yasasına göre bina vergisinde daimi veya geçici muaflık veya istisna hükümleri de yer almaktadır.
Diğer taraftan, 213 sayılı VUK hükümlerine göre; bina, metrekare, normal inşaat maliyet bedelleri, uygulanacağı yıldan 4 ay önce müştereken tespit ve Resmi Gazete ilan edilmekte ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bu bedellere karşı Resmi Gazete ile ilanını izleyen 15 gün içinde Danıştay’da dava açabilmektedirler.[2]
Takdir komisyonlarının bu konuda verilecek kararlara karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları 15 gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemesince verilecek kararlar için ise temyizen 15 gün içerisinde Danıştay’a gidilecektir. Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerleri ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından “mayıs” ayı sonuna kadar ilan edilmektedir.[3]
Böylece, Danıştay ve vergi mahkemelerinde dava açılması durumunda, davalının 15 gün zarfında vereceği tek savunma ile dosya tamamlanmış olacak, Danıştay ve vergi mahkemelerince bu davalar, dosyanın tamamlandığı tarihten itibaren en geç 1 ay içerisinde karara bağlanacaktır. Özetle, emlak vergileri hakkında gerek dava açma süresi ve gerekse yargılama aşamaları İYUK’dan farklı olup çok süratli bir muhakeme süreci yaşamaktadır. Böylece, ilgili yasalar emlak vergisi ile ilgili yapılan kıymet takdir ve tespitlerine karşı mülk sahiplerine kişisel dava açma hakkı vermemekte ve “dava ehliyetini” yalnızca belirli kurum veya kuruluşlara tanımaktadır.[4]
Sonuç olarak, bize göre emlak vergisi yani bina, arsa, arazi ve arsa vergileri konusunda bireylerin de bireysel hak ve çıkarları muhtel olduğundan dolayı dava açma hakları mutlaka vardır. Ve olmalıdır. Son zamanlarda bu konuda dava açılmayacağına ilişkin pek çok görüşler bulunsa da bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruyan başta Anayasa md.38 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) “adil yargılanma hakkı” başlığını taşıyan 6. maddesinin 2. bendine göre dava açılması olanaklıdır. Aynı şekilde, bireylerin hak ve çıkarlarının aşırı ölçüde zarar görmesi dolayısıyla fertlerin tek tek dava açma olanakları bulunmaktadır.[5]
Olayın başka bir boyutuna dönecek olursak, bina, arsa ve arazi ile ilgili emlak vergilerinin artmış olması halinde bunlara karşı mülk sahiplerinin dava açamamaları halinde bina sahipleri mağdur olmuş olacaklar. Mağdur oldukları gibi de yüksek vergileri ödemek mecburiyetinde kalacaklar. Ayrıca her yıl arttırılan değerler nedeniyle ileri yıllarda emlak vergisine esas değerler mülk sahiplerini değer artış kazancı yönünden, veraset vergisi yönünden, GVK’nun 73. maddesindeki emsal kira bedeli uygulaması açısından, harçlar açısında, emlak vergisi ile ilgili harçlar açısından, yol ve kadastroya katılma payları açısından, belediye vergileri açısından ve diğer endeksler bakımından pek çok problemlerin oluşmasına neden olacak durumdadır.[6] Zira emlak vergisine esas değerle birçok yerde bazı vergi harçların matrahının tespitinde baz alınmaktadır. Her yıl esas alınan bu baz matrahların %400-500 artması durumunda ortaya çıkan rakamlar fiili durumdan daha farklı ve fahiş olarak gözükmektedir. Örneğin, piyasada sosyal bir konut olarak 150 bin TL olarak alım-satım gören bir daire emlak vergisindeki artış dolayısıyla 300-400 bin TL’ye çıkarılmış olmaktadır. Böyle bir durum vatandaşların günlük yaşamlarındaki birçok işlemlerinde reel durum ile bağdaşmadığı için afaki vergilerin ödenmesine neden olmaktadır. Örneğin bir kamulaştırma işleminde de olduğu gibi fiili piyasa değeri 100 TL olan bir emlak, resmi kayıtlarda 300 TL üzerinden işlem görmesi halinde mülk sahiplerinin mağduriyetlerine neden olmaktadır. Burada çözüm olarak şu önerilebilir: 2010 yılından itibaren uygulanacak emlak vergisi esas değerlerinin çok fahiş olmak yerine makul oranda örneğin TEFE, TÜFE gibi bir endekse bağlanarak artması daha rasyonel bir uygulama olacaktır.
[1] KIZILOT Şükrü, “Emlak Vergisinde 2010 Yılı Şoku Yaşamayın”, Hürriyet Gazetesi, 26.08.2009.
[2] 213 sayılı VUK mük. md.49/b
[3] Bkz. VUK mük. md.49
[4] VUK mük. md.49.
[5] 213 sayılı VUK md.377 ve 2577 sayılı İYUK md.5.
[6] Bu madde hükmü birçok başka kanunları da dolaylı olarak etkilemektedir. Örneğin, harçlar ve belediye gelirleri kanunu ile ilgili bütün işlemler, Veraset vergisi ile ilgili bütün işlemleri, GVK md.73 ve VUK 268. ve 297. md hükümlerini direkt etkilemektedir. Ayrıca, aşırı artan emlak vergisine esas değerler dolayısıyla buna bağlı olarak değer artışı kazançları ve arızi kazançlar da otomatikman etkilenmektedir.
Hürses 22.06.2017