Torba kanunların vergi paketleri, artık hayatımızın değişmez, yorucu ve bıktırıcı gerçeği. Bunlardan sonuncusu olan 7524 sayılı Kanun 02/08/2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı. Söz konusu Kanun; yurt içi ve küresel asgari kurumlar vergisi, serbest bölgelerde faaliyette bulunan işletmelere sağlanan istisnanın ihracatla sınırlandırılması, vergi aslının uzlaşma kapsamından çıkarılması, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının ciddi miktarlarda artırılması gibi birçok önem arz eden düzenlemeyi içermektedir.
Bu önemli düzenlemelerden bir diğeri de devreden KDV ile ilgilidir. Devreden KDV’nin; mükelleflerin devletten alacağı olduğu, bunun iade edilmesi gerektiği yıllardır yazılan, iş dünyasınca sıklıkla dile getirilen bir konuydu. Bu kronik sorun sonunda çözülmüş gibi görünüyor. Nasıl çözülmüş gibi görünüyor diye sorarsanız, cevap; hayal kırıklığı ile.
Konu hakkında yapılan düzenleme uyarınca; beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen KDV artık indirim konusu yapılamayacak, sonraki döneme devreden KDV hesabından çıkarılarak özel bir hesaba alınacak, özel hesaba alınan bu KDV, üç yıl içinde mükellefler tarafından yapılacak talep üzerine, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın talep tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yapılacak vergi incelemesi sonucunda incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir. Bu suretle talepte bulunulmayan KDV ise gider yazılamayacaktır.
Düzenlemenin gerekçesi şu şekildedir;
“Türk Vergi Sistemi incelendiğinde gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında herhangi bir yılın zararı, en fazla izleyen beş takvim yılı veya hesap dönemi kazancından indirim konusu yapılabilmektedir. Dolayısıyla mükelleflerin zararının süresiz olarak izleyen yıl kazancından indirimi söz konusu değildir. KDV uygulamasında ise mükelleflerin mal ve hizmet alımları nedeniyle yüklendiği KDV’nin ilgili dönemde indirilmemesi halinde, bu KDV tutarı sonraki döneme devretmekte, fakat devreden bu KDV’nin hangi sürede indirim konusu yapılabileceğine ilişkin bir sınır bulunmamaktadır. Teorik olarak 1985 yılından bugüne KDV mükellefiyeti bulunan bir mükellefin, 1985 yılında yüklendiği KDV’yi 2024 yılında indirebilmesi mümkündür. Bu husus mükelleflerin devreden KDV’sinin takibini güçleştirmekte ve devreden KDV’nin iadesinin yapıldığı işlemlerde haksız KDV iadelerine sebebiyet verilmektedir.
Ayrıca, defter ve belge saklama, tarh ve düzeltme işlemlerine ilişkin Vergi Usul Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı süreleri bulunmakta olup bu sürelerin geçtiği dönemlerin yüklenilen ve sonraki döneme devreden KDV tutarları bakımından incelenmesi ve kontrolü fiilen mümkün olamamaktadır. Bu da mükelleflerin devreden KDV tutarlarının doğruluğunun kontrolü açısında risk oluşturmakta, gerek Hazineye intikal ettirilecek verginin azalması gerekse haksız KDV iadesi gibi sonuçlar doğurabilmektedir.”
Gerekçeyi şaşkınlık içinde okuyor, sonra bir daha okuyup yine şaşırıyoruz ve bu döngü böyle devam edip gidiyor. Zira gelir ve kurumlar vergisinin gelir üzerinde alınan doğrudan vergiler olmasına karşılık, KDV işlemler üzerinden alınan dolaylı bir vergidir. Haliyle bu vergilerin temel kurucu öğeleri, mantığı ve sistematiği farklıdır. Bu halde, ilkindeki zarardan yola çıkıp, ikincisindeki devreden KDV’ye varmak mümkün değildir. Diğer yandan düzenlemenin; devreden KDV’nin indirim konusu yapılabileceği süreye ilişkin bir sınır bulunmadığı için takibinin güçleşmesi ve haksız iade gibi sonuçlara yol açma ihtimali nedenlerine dayandırılması, vergi adaletini uygun olmadığı gibi mükellef hakları açısından da izah edilebilir değildir. Mesele zamanaşımı ise, devreden ve iade edilecek KDV bakımından zamanaşımı sürelerinin uzatılması suretiyle çözüm bulmak mümkündür. KDV, indirim mekanizması üzerine inşa edilmiş olup, devreden KDV’ye bu şekilde sınır koymak vergiyi temelinden sarsmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Bir sonraki adım inceleme sürecidir. Beş yıl içinde indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin müteakip üç yıl içinde yapılacak talep üzerine, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılacak vergi incelemesi sonucunda, incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün olabilecektir. Burada hemen göze çarpan nokta, zamanaşımının nasıl kolayca aşılabildiğidir. Mükelleflerin vergi incelemesi konusunda ne kadar istekli oldukları ise tartışmasızdır! Gerekçede belirtilmiş biz de atlamayalım; yapılacak incelemede, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge veyahut indirim hakkı bulunmayan işlemlerden kaynaklı herhangi bir indirimin bulunduğunun tespiti halinde indirim şartlarını taşımayan bu tutarlar gider olarak dikkate alınmayacaktır. Üç yıl içinde inceleme talebi yapılmaz ise KDV gider dahi yazılamayacaktır. Yani devreden KDV’nin sizlere ömür olduğu nokta burasıdır.
Düzenlemenin yürürlük tarihi 01/01/2030’dur. Diğer ifadeyle beş yıl içinde indirim yoluyla giderilemeyen KDV, ilk kez 2030’da devreden KDV’den çıkarılacaktır. Ters açıdan bakıldığında ise düzenlemenin yürürlük tarihi 01/01/2025’tir, zira beş yıllık süre bu tarihte başlamaktadır. Beş yıl boyunca devreden KDV olması halinde, en düşük tutarlı devreden KDV’nin indirim yoluyla giderilemediği kabul edilecek ve bu tutar sonraki döneme devreden KDV hesabından çıkarılacaktır. Gerekçeden öğrendiğimiz üzere, aradaki dönemlerden herhangi birinde ödenecek KDV’nin bulunması halinde, beş takvim yılının hesabına ödenecek KDV çıkan dönemi izleyen takvim yılından itibaren başlanacaktır. Mükelleflerin bu dönemlerden herhangi birisinde iade talep etmiş olmasının bu hesaba etkisi bulunmamaktadır.
Aklıma Nasreddin Hoca ile Timur arasında geçen meşhur fil hikayesi geldi. Ne diyelim; efendim bize verdiğiniz fillerden çok memnunuz, torbalar içinde paket paket yenilerini bekliyoruz.
(Kaynak: İsmail Pamuk / Ekonomim.com | 08.08.2024)