Son birkaç yılda Türkiye’de uyuşturucu ticareti ve benzeri birçok illegal faaliyet adeta tavan yaptı. Bunlarla birlikte yeniden büyük çıkış yaşayan bir başka olay da Ponzi oyunu denen dolandırıcılık çeşidiydi.
Ödemeler dengesindeki net hata ve noksan kalemi yani nereden geldiği ve nereye gittiği bilinmeyen paraların yazıldığı kalem, 2022 yılında yaklaşık 26 milyar dolar fazla vermişti. Bu miktar 5 – 6 milyar dolar olsa anket hataları, ihracatçının dışarıda tuttuğu paralar, zaman farklılığı nedeniyle henüz yurda getirilip hesaplara girmemiş paralar diyerek açıklamak mümkün olabilirdi. Ama 26 milyar dolar, söz konusu yılın cari açığının (49,1 milyar dolar) yarısından fazlası olduğundan bu açıklamaların ötesinde bir şeyler olduğunu tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Bu konular hiç araştırılmadı, bilerek, isteyerek zamanın, üzerini örtmesine terk edildi. Oysa bu konu mesela kara para, uyuşturucu ticareti incelemesi gibi araştırmalara konu edilmeliydi.
Son dönemlerde yakalanan uyuşturucular, yapılan baskınlar, ortaya çıkarılan mafya ilişkileri Türkiye’nin bir süredir tam anlamıyla bir uyuşturucu – kara para – mafya ağının içine düştüğünü ortaya koyuyor. Yine son dönemlerde kara para aklamak için kurulan, açılan güzellik salonları, takı merkezleri vb. tavan yaptı. Her gün benzeri bir ilişki ortaya çıkıyor. Net hata ve noksan kalemindeki anormallik bunun finansman açısından yansımasının görünen kısmıysa, yakalanmayan uyuşturucular, aklanırken fark edilemeyen kara paralar, ortaya çıkmayan mafya ilişkileri de görünmeyen kısmı.
Son birkaç yılda adeta patlama aşamasına gelen kara para aklama işleri, uyuşturucu ticareti, mafyanın yükselişi yabancı filmlere, dizilere konu olmaya başladı. Eskiden yabancı film ve dizilerde bu tür ilişkiler için Bulgar mafyası, Sırp mafyası, Latin Amerikan mafyası konu edilir onların adı geçerdi, son dönemlerde yapılan film ve dizilerde bu tür ilişkilerde Türkler öne çıkar oldu. Demek ki sadece içeride değil yurt dışında da Türkler bu işlerin içine yaygın biçimde girmişler.
Bunların yanında yüksek getiri vaadiyle fon kurduğunu söyleyip para toplayanlar mantar gibi çoğaldı. Türkiye ilginç bir ülke, Ponzi oyunu denen ve sonra girenin parasıyla bir öncekine getiri ödemesi yapılması düzenine bağlı olarak işleyen dolandırıcılık sistemi bu topraklarda defalarca denendiği ve insanların paraları defalarca battığı halde hala talep görebiliyor. Türkiye’de Ponzi oyununun yaşandığı en kapsamlı olay 1980’lerdeki bankerlik olayıydı. Böyle bir deneyimi yaşamış olan toplumda normal olarak bu olayın tekrarlanmaması gerekirdi ama o tarihten sonra defalarca tekrarlandı.
Son birkaç yılda bu olaylarda bu kadar büyük bir patlama yaşanmasının güvenlik zafiyetleri, yargının işlememesi, af uygulamaları, toplumda genel bir kısa yoldan köşeyi dönme eğiliminin yaygınlaşması, siyasetçi ve bürokratların bir bölümünün de işin içinde olmasının yanı sıra faizin, enflasyonun altına düşürülmesinin de çok ciddi etkileri var. Faizin düşürülmesi, TL’nin iç ve dış değerinin hızla düşmesine yol açtı. İnsanlar bankalara yatırdığı mevduata karşılık enflasyonun altında faiz almaya başlayınca anaparayı (satın alma gücünü) korumak için gayrimenkul, otomobil alımına ve borsaya yöneldiler. Daha fazla getiri elde etmek isteyenler ise bu tür Ponzi fonlarına girdiler. Bu yönelişler ekonomiyi canlı tuttu. Çünkü bir yandan gayrimenkul yapımını, otomobil satışını ve borsayı destekleyerek büyümeye katkıda bulunurken bir yandan da tüketimi destekleyerek hem büyümeye hem de vergi gelirlerinin artmasına katkı yaptı. Böylece hükümet bütçe açıklarını büyütmeden yüksek ekonomik büyümeyi sürdürebildi.
Sonunda Türkiye, bütün dünyada daha önce hiç olmadığı kadar karanlık bir ülke konumuna geldi, kimse buraya para yatırmaz oldu. Ponzi oyunları patladı, para yatıranların paraları battı.
Faiz, doğru kurgulandığı zaman firmalar için bir maliyet unsurudur ama yanlış kurgulandığı zaman, bir süre sonra bütün ekonomi için bir maliyet unsuru haline gelir. Paraları rezerv para (dünyanın her yerinde kabul gören paralar) konumunda olan ülkelere özenip faizi enflasyonun çok altına düşüren bizim gibi ülkelerde bu yanlış ekonomi politikasının maliyetini bütün toplum öder. Ödeme iki aşamalı olur: (1) Bu tür işlere girenlerin paraları batar, (2) Merkez Bankası faizi tekrar artırmaya başladığında bu kez şirketler batmaya başlar.
Faiz, tek başına bir ekonomiyi batırma gücüne sahip olsa da tek başına bir ekonomiyi kurtarma yeteneğine sahip değildir.
Mahfi Eğilmez
Kendime Yazılar – www.mahfiegilmez.com