Basit hatalar sadece vergide değil, her alanda, özellikle ticari hayatta önemli sonuçlara neden olabiliyor.
Vergi uygulamalarında da zaman zaman, atılması gereken bir muhasebe kaydının atılmamasının veya yanlış atılmasının, beyannamelerin süresinde verilmemesinin, beyannamede doldurulması gereken bir satırın boş bırakılmasının, verilmesi gereken bir dilekçenin verilmemesinin nelere mal olduğunu görüyoruz. Bu eksikler veya hatalar bazen haklarımızın geri dönmemek üzere kaybolmasına, bazen telafi edilemez sonuçlara, bazen gereksiz maddi kayıplara, bazen de gereksiz ve zor bürokratik işlemlere muhatap olunmasına yol açıyor.
Özetlediğim örnek durumlarla ilgili geçmişte birkaç makale yazdım. Küçük hataların veya eksiklerin ne sonuçlar doğuracağına dikkat çektim.
Bu makaleyi yazmama neden olan benzer örnekleri geçtiğimiz günlerde de gördüm. Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesine konan bir özelge ve gördüğüm bir Danıştay kararında ilginç ve tartışılabilecek örnekler çıktı karşıma. Örnekler vergisel açıdan o kadar kötü olmasa da ticari açıdan kötü bitiyor.
Yorum yapmadan her iki konuyu özetleyeyim, başınıza gelmemesi dileğiyle.
Bir kişiye olan borcunuzu başka bir kişiye veya dolandırıcıya öderseniz ne olur?
Soru bir vergi sorusu, önce onu söyleyeyim. Ticari olarak cevabı zaten tahmin edersiniz. Büyük bir olasılıkla, dolandırıcıya öderseniz giden para gelmez; yanlış kişiye öderseniz, ödediğiniz kişiye, o kişinin insafına, kişi geri ödemezse yasal süreçlerde fonksiyon üstlenen başta mahkemeler olmak üzere ilgili otoritelere bağlı.
17 Haziran 2020 tarihli ve 166365 sayılı özelge, internet korsanlarına kaptırılan paranın nasıl muhasebeleştirileceği, kazancın tespitinde gider yazılıp yazılamayacağıyla ilgili.
Özelge metninden;
– Başvuruda bulunan şirketin ABD’de faaliyet gösteren bir şirketle mal alımı için mail yoluyla yazıştığı,
– Satıcı firmanın mail adresinin internet korsanları tarafından değiştirilerek şirketle iletişime geçildiği, satıcı şirket tarafından gönderilen faturanın üzerinde korsanlarca banka bilgilerinde değişiklik yapılarak şirkete iletildiği,
– İnternet korsanları tarafından gönderilen yurt dışı hesap numarasına mal alım bedelinin yatırıldığı,
– Durumun anlaşılması üzerine gerekli girişimlerde bulunulduğu ve davaların açıldığı
anlaşılıyor. Özelge başvurusunda bulunan şirket, bu bilgileri verdikten sonra, internet korsanlarına kaptırdığı paranın şüpheli alacak karşılığı yoluyla gider yazıp yazamayacağını sormuş.
Konuyu inceleyen Gelir İdaresi, özelge talep formunda belirtilen ödemenin, ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili olmaması ve hasılat kaydedilen ticari bir alacak niteliği de taşımaması nedenleriyle, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi kapsamında şüpheli alacak uygulamasına konu edilmesinin mümkün bulunmadığı şeklinde görüş vermiş.
Özetle, ticari bir zarar var ama bu zararı vergi matrahının tespitinde dikkate alma olanağı yok. En azından mahkeme süreci devam ederken. Belki ileride alacağın tahsil olanağı olmadığının kesinleştiği bir tarihte bu alacağı gider yazmak mümkün olabilir. Buna ilişkin de bir özelge var, bir süre önce yine bir makalede paylaşmıştım. 12 Mayıs 2016 tarih ve 274 sayılı özelgeyi yeri geldi yeniden hatırlatayım.
Özelge başvurusu yapan şirket, borçlu olduğu bir şirkete borcunu ödemek isterken, ödemeyi yanlışlıkla daha önce ticari ilişkide bulunduğu başka bir şirkete yaptığını, paranın bu şirket tarafından kendisine iade edilmediğini, konunun yargıya intikal ettirildiğini, davanın kazanıldığını ancak şirketin kapanması nedeniyle tahsilatın yapılmasının mümkün olmadığını belirterek, alacak tutarının değersiz alacak olarak gider yazılıp yazılamayacağını sormuş.
Özelgede önce bir alacağın değersiz alacak olarak doğrudan zarar yazılabilmesi için;
– Alacağın, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili bulunması ve
– Başka bir ifadeyle, alacağın, işletme faaliyetleriyle ilgili olması, ticari kazancın normal gerekleri çerçevesinde doğması
gerektiği belirtildikten sonra, yanlışlıkla yapılan ödemeden kaynaklanan alacağa yönelik yapılan icra takibi dosyasının borçlunun bulunamaması nedeniyle takipsizlik kararıyla kapatılması ile borcun tahsili yönünde fiili olarak imkânsızlık durumu ortaya çıktığından, söz konusu alacağın değersiz alacak olarak kabul edilmesinin mümkün bulunduğu açıklanmış.
İkinci özelge, internet korsanlarına parasını kaptıran şirket için zararı gider yazma konusunda bir umut verebilir mi? Bence evet. Yanlış satıcıya ödeme yapmakla dolandırıcıya ödeme yapmak arasında, değersiz alacak uygulaması açısından bir fark yok. Alacağın, kazancın elde edilmesi ve devam ettirilmesiyle ilgisi ikisinde de aynı seviyede bence.
Vergi matrahının asgari bir tutar olarak tanımlandığı bir durumda, matrah yanlışlıkla daha yüksek bir tutar yazılırsa, fazla ödenen vergi iade alınabilir mi?
Vergi kanunlarında verginin matrahı net olarak tanımlanır. En az bu kadar tutar tutar üzerinden vergi hesaplanır diye bir düzenleme normalde karşılaşılan bir durum değil. Bunun benim gördüğüm tek örneği, nedendir bilmiyorum, vergi af kanunlarının çoğunda yer alan matrah artırımına ilişkin düzenleme.
Matrah artırımında, gelir ve kurumlar vergisini dikkate alarak ifade etmem gerekirse, daha önce beyan edilen matrah belli oranda artırılıyor ve artan tutar üzerinden, kanunda yer alan oranla vergi hesaplanıyor.
Aşağıda özetleyeceğim olay, 7143 sayılı Kanun’la gelen matrah artırımı uygulamasıyla ilgili. Kanun 2017 hesap dönemi için kurumlar vergisi matrahının %15 oranından az olmamak üzere artırılmasını, artan bu tutar üzerinden de %20 oranında vergi hesaplanmasını öngörüyor.
Somut olayda şirket, beyannamesini doldururken “beyan edilen matrah” bölümüne 2017 hesap dönemi kurumlar vergisi matrahını yazmasına karşın, beyana göre artırılan matrah bölümüne, beyan edilen matrahın %15’i yerine, yanlışlıkla 2017 hesap dönemi kurumlar vergisi matrahını tekrar yazıyor. Dolayısıyla matrahın %15’inin %20’si kadar vergi ödemesi gerekirken, matrahın tamamı üzerinden %20 vergi ödüyor. Fazladan ödenen tutar bu yazının amacı açısından önemli değil, yazmayayım ama fena bir tutar da değil.
Durumu sonradan fark eden şirket, matrah artırımı sırasında beyan edilen matrahın %15’i yerine, yanlışlıkla 2017 hesap dönemi kurumlar vergisi matrahının tekrar yazıldığını belirterek, yapılan bu hatanın düzeltilmesi ve fazla ödediği verginin iadesini Mali İdareden talep ediyor. Talebin reddedilen şirket, idari işlemin iptali talebiyle konuyu yargıya taşıyor.
Konuyu inceleyen vergi mahkemesi, davanın kabulüne karar veriyor ancak Bölge İdare mahkemesi, düzeltme talebinin reddine ilişkin işlemi hukuka aykırı bulmuyor ve vergi mahkemesi kararını kaldırıyor.
Bölge İdare Mahkemesi kararında gerekçe olarak, mevzuatta matrahın 2017 takvim yılı için %15 oranından az olmamak üzere artırılacağının belirtildiği, kanun koyucu tarafından alt limitin belirlendiği, mükelleflerin bu oran ve üzerinden matrah artırımı yapabileceklerinin açık olduğu, dolayısıyla davacının ilgili kanun hükümleri uyarınca %100 oranında matrah artırımında bulunduğu ve buna kanunen bir engel olmadığı gibi idarenin de bir zorlaması olmadığı görüldüğünden, yapılan matrah artırım oranının sehven yazıldığından bahisle bu hatanın düzeltilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı yer alıyor.
Kararın temyizi üzerine konuyu inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 06.10.2020 tarih ve E:2020/2183 K:2020/3476 sayılı kararıyla, davacı şirket tarafından verilen beyannamede 2017 kurumlar vergisi matrahının %15’inin beyan edilmesi gerekirken, yanlışlıkla tamamının beyan edildiğinden bahisle, hata yapıldığı açıklanarak düzeltilmeye çalışılması hususu dikkate alındığında;
– Davacı şirketin 7143 sayılı Kanun’da yer alan asgari matrah oranını beyan etmek istediği,
– İlgili Kanun hükmü gereği dava konusu dönemde ticari hayatın olağan akışına uygun olarak davacının 2017 kurumlar vergisi matrahının %15’ini beyan etme olanağı varken, %100 oranında matrah artırımında bulunmasının ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğu,
– Bu haliyle de yapılan matrah artırım oranının yanlışlıkla yazıldığının kabulü gerektiği
belirterek, davalı idareye yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşıyor ve aksi yöndeki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararını bozuyor.
Yargı süreci devam ediyor ve sonuçta nihai karar ne olur bilmiyorum. Bildiğim, beyanname doldururken yapılan küçük bir dikkatsizlik ve hatanın, önemli sayılabilecek bir tutardan olunmasına, sonuçta dava kazanılsa bile şirkete önemli bir riske ve maliyete yol açtığı.
(Kaynak: Recep Bıyık / Dünya Gazetesi | 24.03.2021)