Ülkemiz gibi, yabancı paranın dış ticaret dışında, finansal bir yatırım aracı olarak da kullanıldığı ülkelerde; piyasadaki döviz miktarı ekonomi yönetimi açısından daha da bir önem arz etmektedir. Bu kapsamda çeşitli karar alıcılar farklı düzenlemeler yapmaktadır. İhracat bedellerinin ülkemize getirilmesi ile ilgili TCMB düzenlemesi de buna örnek gösterilebilir.
Bu doğrultuda, 2018-32/48 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (İhracat Bedelleri Hakkında) ile 4 Eylül 2018 tarihinden itibaren altı ay süre ile ihracat bedellerinin 180 gün içerisinde Türkiye’ye getirilme ve %80’ini bir bankaya bozdurma zorunluluğu getirilmişti. Sonrasında 3 Mart 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2019-32/53 Tebliğ ile bu süre 4 Eylül 2019 tarihine, 31 Ağustos 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2019-32/55 Tebliğ ile de 4 Mart 2020 tarihine kadar bu uygulama uzatılmıştı.
31 Aralık 2019 tarihli 2019-32/56 sayılı Tebliğ ile yeni bir düzenleme yapılarak, gerçekleştirilen ihracat işlemlerine ilişkin bedellerin en az yüzde 80’inin bir bankaya satılmasına ilişkin zorunluluk kaldırılmış bulunmaktadır. Ancak bedellerin yurda getirilme süresindeki fiili ihraç tarihinden itibaren 180 gün koşulu kaldırılmamıştır.
Yeni düzenleme ile döviz olarak bankalar aracılığıyla yurda getirilmiş olan ihracat bedelleri Türk Lirası’na çevrilmeden serbestçe tasarruf edilebilecektir. Burada, girdileri yabancı para cinsinden olan ya da döviz kredi geri ödemesi olan firmaların ihracat gelirlerini önce TL’ye çevirip, kısa süre sonra tekrar döviz alarak alım-satım farkından zarar etmesinin önlenmesinin amaçlandığı düşünülmektedir. Öte yandan 180 gün şartının korunuyor olması, gelişmiş bir finansal sistemi olmayan ve SWIFT kullanılamadığı için para transferinin uzun zaman aldığı ya da yapılamadığı Orta Doğu ya da Afrika ülkeleri gibi pazarlara yapılan ihracatlar için zorluk teşkil etmeye devam etmektedir.
Ancak bize göre, söz konusu düzenlemenin asıl amacının kur dalgalanmalarının önüne geçmek olduğu düşünülse de; bununla beraber Türkiye ihracat konusunda gözünü bankacılık sisteminin gelişmediği ülkelere çevirdi veya şu an gerçekleşen ihracatın büyük bir kısmı bu ülkelere yöneldi şeklinde de bir açıklama getirilebilir. Çünkü bu gibi ülkelere yapılan ihracat bedellerinin yurda getirilmesi çok maliyetli veya imkansız olabilmektedir. Dolayısıyla bu gibi ülkelere yapılan ihracat bedelleri kapalı çarşı üzerinden getirilmekte, bankacılık sistemi devre dışında kalmaktadır. Bu nedenlerle ihracat bedellerin bankalara bozdurulması zorunluluğu kaldırılmıştır.
Yeni düzenlemede ihracatçılar, ihraç edilen malların bedelinin süresinde yurda getirilmesinden ve ihracat hesabının süresinde kapatılmasından sorumludur. İhracata aracılık eden bankalar, sadece ihracat bedellerinin yurda getirilmesini izlemekle yükümlüdür. Düzenlemeye göre bankalarca söz konusu bedellerin yurda getirildiğine ilişkin “İhracat Bedeli Kabul Belgesi” düzenlenecektir. Ancak henüz ihracat bedellerinin takip edileceği bilgi sistemi Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca uygulamaya alınmadığından, alınana kadar İhracat Bedeli Kabul Belgesi yerine bankalarca Döviz Alım Belgesi’nin kullanılması mümkün olacaktır.
Yine son düzenleme ile her bir gümrük beyannamesinin 30 bin ABD Doları’na kadar yapılan ihracat bedellerinin yurda getirilme zorunluluğu kaldırılmıştır. Ayrıca ihracat bedeli 30.000 USD’nin üzerinde olup, yurda getirilemeyen tutar 30 bin ABD Doları’nın altındaysa bu beyannameler de terkin edilebilecektir.
31.12.2019 tarihi itibariyle henüz kapatılmamış olan dosyalar kapsam dahilinde olacaktır. 31.12.2019 öncesinde ihracatı yapılmış fakat an itibariyle Türk Lirası’na çevrilmemiş olan dövizler serbestçe kullanılabilecek ve 30 bin ABD Doları’na kadar olan açık hesaplar terkin edilecektir. Karar alıcılar tarafından uygulayıcıların görüşlerine yeteri kadar başvurulmadan yapılan düzenlemeler hayata geçtikten sonra sorunlara neden olmakta, sonra da burada örneği görüldüğü üzere düzenlemeler ile hem mevzuat hem de kafalar karıştırılmaktadır. Tavsiyemiz, teknik bir konuda karar alınırken konunun uzmanlarına ve sahadaki uygulayıcılara geniş ölçüde danışılması ve bu sayede düzenlemenin yan etkilerinin öngörülmesi yönünde olacaktır.
Dünya I 17.02.2020