Bugünlerde iş dünyasını derinden etkileyen, düşündüren ve çok büyük sıkıntı yaratan bir konu var gündemde. O da tüm sözleşmelerde dövizden Türk Lirası’na dönüş zorunluluğu.
Bilindiği üzere; 13 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar” içine yeni bir hüküm eklendi.
Karar ile; Türkiye’de yerleşik kişilerin aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım, satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü kiralama ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak değil, Türk Lirası cinsinden yapılması hükme bağlandı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirleyeceği haller bu kapsam dışında bırakıldı. Bu arada yeni düzenlemenin, 30 gün içerisinde (yani 13 Ekim 2018 tarihine kadar) yürürlükteki sözleşmelere de uygulanması kararlaştırıldı.
Söz konusu düzenlemenin felsefesi, genel çerçevesi ve yanlışları 19 Eylül 2018 tarihli yazımız ile kaleme alınmıştı. Şimdi konuyu yeniden ele alma ihtiyacı ortaya çıktı.
Bu yazımızda konunun daha çok teknik ve hukuksal yönü üzerinde durmak istiyoruz.
Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi çok liberal anlayışla çıkarılan ve 30 yıla yaklaşan uygulaması olan 32 sayılı Karar değişikliği, çok ciddi bir “U dönüşü” oldu. Dolayısıyla kısıtlayıcı, müdahaleci, zorlayıcı bir düzenleme çıktı.
Çok açık söylemek gerekirse bu düzenleme, 16 yıllık iktidarı döneminde hep liberal anlayışın yanında olan ve uygulamalarını bu yönde sürdüren hükümete hiç ama hiç yakışmadı.
Peki niçin bu kadar eleştirel ve ağır ifade kullanıyoruz? Hemen belirtelim ki iş dünyasının içinde bulunan ve çok ilişkileri olan birisi olarak piyasaya tercüman oluyoruz, dertlerini anlatmaya çalışıyoruz. Piyasaların ciddi rahatsız olduğunu ve bunun sürdürülemez bulunduğunu belirtmek istiyoruz.
Şimdi bu yeni durum karşısında bazı tespitlerimizi sıralamaya çalışalım.
– Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirleyeceği Türk Lirası’na çevrilmesi zorunlu olmayan sözleşmelerin neler olduğu hususunun 30 gün içerisinde belirlenmesi ve ilan edilmesi gerekiyor.
– Oysa Bakanlığın belirleyeceği haller henüz belli değil. Bu yazının yayımı itibariyle 20 gün geçmiş ve sadece 10 gün kalmış durumda. Ama Bakanlıktan hala ses seda yok, gerçekten çok geç kalındığı açık.
– Yeni gelmişken söyleyelim bu kararı hayata geçirebilmek için zamana ihtiyaç var. Çünkü pek çok şirketin binlerce döviz cinsi veya dövize endeksli olarak yapmış olduğu sözleşmenin bu sürede yenilenmesine imkan yok. Yenilenmesi gereken 17 bin sözleşmesi olan şirketlerin olduğunu biliyoruz.
– Dolayısıyla Hükümetin bir Cumhurbaşkanlığı Kararı ile süreyi uzatması şart. Açıkçası bu sürenin hiç olmazsa yılsonuna kadar uzatılması gerekir.
– Tarafların Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişi olması şartı yeterli değil. Şöyle bir örnek verelim. Yurtdışındaki bir projenin finansmanı için finansçı bulunmuş ve onunla döviz cinsi üzerinden sözleşme yapılmışsa, bu yeni düzenleme ile sözleşmenin Türk Lirası’na çevrilmesi gerekiyor. Aslında söz konusu sözleşme, tamamen spesifik bir yurt dışı proje ile ilgili ve döviz cinsi ise buna ilişkin sözleşmenin de döviz cinsi olması normal. Ama Karar metni dar bir lafza dayandırılmış ve serbest piyasa kuralları unutulmuş.
– Yenilenecek sözleşmelerde döviz kurunun ne olacağı hususu çok sıkıntı yaratacak gibi. Bu yılın ilk gününde 3.77 lira olan dolar kuru, söz konusu Kararın yayınlandığı tarihte 6.36 liraya fırlamış, şimdi de 6 liranın biraz altına gerilemiş olması karşısında hangi kurun alınacağı sorunu ortaya çıkıyor. Açıkçası; döviz kurunu mal ve hizmet alıcısı başka ve mal ve hizmet satıcısı ise başka algılayacak. Örneğin alıcının 4 lira dediği dolar kuruna satıcı 6-7 lira olarak bakacak.
– Yargıya taşınacak konuların başında bunun geldiği unutulmamalı. Hatta değerli meslektaşım ve DÜNYA’daki köşe arkadaşım Bumin Doğrusöz’ün de söylediği gibi davaya gidilmesi durumunda da mahkemeden dava sonuna kadar kuru belirlemesi talep edilmeli.
– Yine Bumin arkadaşımın yazısında dikkat çektiği bir husus var. 13 Eylül 2018 öncesi yapılmış yürürlükteki sözleşmelerde sadece döviz cinsi belirtilen bedeller için Türk Lirası’na dönülmesi zorunlu olacak; buna karşın dövize endeksli bedeller söz konusu düzenlemeden etkilenmeyecek. Atlanmış veya iyi düşünülmemiş bir konu olduğu anlaşılıyor.
– Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere; yeni düzenleme sadece döviz ve dövize endeksi sözleşmeleri kapsadığına göre, döviz dışında altın, gümüş, platin, paladyum gibi kıymetli taşlara endeksli sözleşmeleri kapsamıyor. Bu da eksik düşünülmüş bir konu.
– Öte yandan mevcut mevzuata göre; döviz cinsi sözleşmelerin Türk Lirası’na çevrilmesi nedeniyle damga vergisi yükümlülüğü doğuyor. Durup dururken sözleşmenin her iki tarafı için de yeni bir yük ortaya çıkmış oluyor. Kanun değişikliği olmadan bu yanlışın düzeltilmesi de mümkün değil.
Daha akla gelmeyen ve sonradan ortaya çıkabilecek onlarca konu ve milyonlarca sözleşme söz konusu olabilir. Çok ciddi davalar yargıyı aşırı zorlayabilir.
Borçlar Kanunu’ndaki “sözleşme serbestisi” kuralına ters düşen, Hükümetin geçmişi ile hiç örtüşmeyen bu düzenleme nedeniyle; taraflar arasında peçeleme yoluyla iki farklı sözleşme yapılabilir, hatta sözleşme serbestisi anlayışıyla kayıt dışına çıkılarak döviz veya dövize endeksi sözleşmeler olabilir.
Onun için geçmiş yazımızdaki “ulusal paralar gücünü temelde hukuktan almaz, kendi ekonomisinden alır” ifademizi tekrar ediyor ve Hükümet için “zararın neresinden dönülse kardır” diyoruz.
Nevzat Saygılıoğlu
Dünya Gazetesi – 03.10.2018