İki tespit yaparak başlayalım.
Birincisi, bizim vergi sistemimiz vergi teşvikleri açısından yeteri kadar cömert. Çok sayıda teşvik var, büyük bölümü de hiç de küçümsenecek teşvik değil.
İkincisi, teşvikler büyüklüğüyle orantılı olarak kişileri, işletmeleri, mükellefleri yeterince mutlu etmiyor. Elbette verilen teşvikler uygulanıyor, işletmelere önemli vergi tasarrufu sağlanıyor, ancak teşviklerin büyüklüğü ile memnuniyet aynı düzeyde değil.
İşte bana göre nedenleri.
Teşvik düzenlemeleri çok karmaşık
Başta yatırım teşvikleri ve Ar-Ge teşvikleri olmak üzere, teşvik düzenlemeleri son derece karışık, yönetilebilir olmaktan uzak. Düzenlemeler uzmanları tarafından dahi anlaşılabilecek durumda değil.
Teşvikler ihtiyaç olan zamanda kullanılamıyor
Yatırımlarda kurumlar vergisi indirimi, Ar-Ge indirimi, sınai mülkiyet haklarında istisna gibi önemli teşviklerin birçoğu işletme kâra geçtikten sonra veriliyor. Kâr elde etmeye başladıktan sonra verilen teşvik doğal olarak önemini kaybediyor. Yatırımcı harcama yaptığında, finansmana ihtiyaç duyduğunda teşvik istiyor.
Cömert denilen bir teşvik uygulamada önemsiz olabiliyor
Bazen dağ fare doğuruyor özetle. Düzenlemeye bakıyorsunuz iyi bir teşvik, sonuca bakıyorsunuz olmasa da olur. Örnek mi, indirimli kurumlar vergisinde yeni yapılan yatırımdan elde edilen kazancın tespitinde kullanılan bir yöntemin sonucu. Kanun diyor ki, yaptığınız yatırımdan doğan kazancı hesaplayamıyorsanız, yatırım harcaması tutarının toplam sabit kıymet tutarı içindeki payını dikkate alarak, varsayıma dayalı bir hesaplamayla yeni yatırımdan doğan kazancı bulun. Bir yoruma göre hesaplamada sabit kıymet tutarı olarak amortisman öncesi yeniden değerlenmiş değerleri dikkate almak gerekiyor. Böyle olunca, büyük bir aktifi olan, verimliliği düşük ama amortisman öncesi değeri kayda değer olan bir işletmede teşvike ulaşmak çok uzun yıllar mümkün olmayabiliyor.
Teşvik düzenlemeleri hayatın gerçeklerini görmüyor
Aslında bu cümleyi sadece teşvikler için kurmamak gerekiyor ama teşvik düzenlemelerinde çok daha geçerli bir cümle. Düzenlemeler hayatın gerçeklerini görmeyebiliyor. Son zamanlarda çok yazdım, tekrarlamakta sakınca görmüyorum. Yeni gelmiş bir teşvik, nakit sermaye artırımında faiz indirimi sağlıyor. Ancak indirimden yararlanmak için ortakların sermaye taahhüt borcunu öz kaynaklarıyla karşılayıp karşılamadığını bilmeniz gerekiyor. Halka açık bir şirketseniz veya yabancı ortaklarınız varsa nasıl tespit edebilirsiniz bilmiyorum. Tek bir ortağınız olsa da nasıl tespit edebilirsiniz, o da ayrı. Sonuçta ortağınız büyük bir şirketse, belli bir nakit akışı vardır. Hangi ödemenin kaynağı neredendir diye bir soruya yanıt bulmak mümkün olmayabiliyor.
Çok tercihli düzenlemeler etkili olmayabiliyor
Teşviklerin seçici olması doğru. Herkese verilen aynı ölçüdeki teşvikin bir anlamı yok. Ancak tercihlerin uygulamada karmaşa yaratacak kadar çok olması, çok tercih yapılarak küçük farklılıklar yaratılması da doğru değil. Özellikle yatırım teşviklerinde yaşanan karmaşanın esas nedenlerinden birisi de bu.
Teşvikler incelenme nedeni olabiliyor
Bazı teşvikler, özelliği olan büyük tutarlı işlemler olduğu için, incelenme riski doğuruyor. İzlediğim kadarıyla örneğin, taşınmaz ve iştirak hissesi satışından doğan kazançlarla ilgili istisnadan yararlanların bu işlemleri genel olarak inceleniyor ve yoruma açık çok sayıda konu olması nedeniyle de incelemeler çoğunlukla tarhiyatla sonuçlanıyor. Sonra başlıyor yargı süreci. Hem inceleme, hem de yargı süreçleri maliyetli ve yorucu süreçler. Dolayısıyla istisnadan yararlanmak başlı başına zor bir sürecin başlaması anlamına geliyor.
Geçici düzenlemeler plan yapmayı zorlaştırıyor
Malum bizim vergi mevzuatımızda geçici düzenlemeler oldukça fazla. Teşviklerle ilgili geçici düzenlemeler de oldukça yaygın. Genel olarak geçici düzenlemelerle getirilen teşviklerin süresi uzatılıyor, geçici düzenleme adeta kalıcı düzenlemeye dönüşüyor. Ancak geçici düzenlemelerin etkisi çoğu zaman yeterli olmuyor. Örneğin Ar-Ge ve Teknopark teşvikleri 2023 yılı sonuna kadar geçerli. Biz konunun içinde olanlar bu sürenin uzatılacağından eminiz. Tersini düşünemiyoruz bile. Bu nedenle bu tarihi biz bu şekilde görmüyoruz. Ancak bazı kurumsal işletmeler ve çoğunlukla da uluslararası şirketler 31.1.2013 tarihini 31.12.2013 olarak görüyorlar. Böyle olunca da ülkemizde Ar-Ge faaliyeti yapan birçok şirket faaliyeti planlamakta zorlanıyor.
Yukarıda, oldukça genel bir özet yaptım, her konuya da bir örnek verdim.. Konuları ve örnekleri çoğaltmak mümkün. Her bir teşvikle ilgili sorunları ayrı makalelerde incelemek üzere, konuyu burada kapatalım.
Dünya Gazetesi 28.07.2017