Uzun yıllardır gerek uygulamacılar gerekse de akademisyenler 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun ((KDVK) güncelliğini yitirdiğini, artık gelişmekte olan ülke ekonomimize ayak bağı olduğunu ve acilen reforme edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bunun üzerine harekete geçen Maliye Bakanlığı, KDVK’yı esaslı bir şekilde ele almaya karar vermiş ve Sayın Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın ifadesiyle İngiltere modeli temel alınarak, yeni bir komisyon ihdas etmiştir.
Bu doğrultuda olası bir kanun değişikliğinin ne şekilde yapılması gerektiği, “İngiltere modeli”nin temel alınmasının amaca ulaşmada sağlayacağı katkı gibi soruların cevaplandırılması son derece önem arz etmektedir.
İngiltere modeli nedir?
Esas itibariyle bakıldığında nev’i şahsına münhasır bir “İngiltere Modeli”nden bahsetmemiz mümkün görünmemektedir. Nitekim hangi ad altında olursa olsun KDV’yi uygulanan herhangi bir ülkeye gittiğinizde benzer düzenlemelerle karşılaşmanız son derece yüksek bir ihtimaldir. Bu noktada İngiltere de bize eşsiz bir model sunmamakta, KDV’nin tüm dünyada geçerli olan ilkelerine sahip, buna ilave olarak iş hayatını kolaylaştırıcı bazı düzenlemeler içeren bir yapı ortaya koymaktadır.
Yine de böyle bir modelin kabulü halinde hareket noktamız 1994 tarihli Katma Değer Vergisi Kanunu (Value Added Tax Act 1994) olacaktır. Söz konusu kanun 102 madde ve 15 ekten (Schedule) oluşmaktadır. Bununla birlikte İngiliz Ulusal Arşivi’nden kanun metnini ve eklerini indirmek istediğimizde 359 sayfalık bir dokümanla karşılaşmaktayız.1 Sadece bu rakam dahi İngiltere’nin KDV konusunu ne kadar etraflı bir şekilde düzenlediğini göstermek açısından yardımcı olacaktır. Bilindiği üzere İngiltere “common law” hukuk sistemine dâhil bir ülkedir. Hâkimlerin de hukuk yaratabildiği bu sistemde mahkeme kararları oldukça önemli rol oynamakta, çoğu zaman kanunların uygulanış biçimine ilişkin belirleyici kurallar koyabilmektedir. Dolayısıyla KDV uygulamasında İngiliz mahkeme kararları da önemli bir başvuru kaynağıdır. Tüm bunlara ek olarak her ne kadar yakın zamanda Brexit görüşmeleri başlayacak olsa da Avrupa Birliği direktifleri ve Avrupa Adalet Divanı’nın (ECJ) kararları da KDV uygulaması açısından İngiltere’yi bağlayıcı nitelik arz etmektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki İngiliz KDV sistemi, son derece detaylı yasal düzenlemelere sahip ve uygulaması İngiliz mahkemeleri ile Avrupa Adalet Divanı kararlarıyla da şekillenen karmaşık bir sistemdir.
İngiltere modeli doğru bir tercih midir?
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere bize eşsiz bir yapı sunmayan İngiltere KDV düzenlemeleri, katma değer vergisi kanunumuzun yeniden dizayn edilmesinde ne kadar yardımcı olabileceğine dair net bir kanıya ulaşmak zor görünmektedir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, hangi kanuni düzenleme olursa olsun yabancı bir ülkenin model alınması bünyesinde çeşitli güçlükler barındırmakta, çoğu zaman da ülkenin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve kültürel koşullar tam anlamıyla bir resepsiyon usulünün uygulanmasına engel olabilmektedir. Özellikle uygulamada ticari hayatın ve ekonomik unsurların bu derece belirleyici olduğu katma değer vergisi kanunu için de benzer ifadeleri kullanmamız yanlış olmayacaktır. Zaten Sayın Maliye Bakanı’nın ifadesinden böyle bir resepsiyon usulüne başvurulacağı sonucuna ulaşılmadığı gibi, teknik olarak da böyle bir gereklilik bulunmamaktadır.
O halde bizim halihazırdaki reform çalışmalarından beklentimiz, uygulamacılara sorun teşkil eden, günün şartlarına uygun olmayan yasal düzenlemelerin ıslah edilmesidir. Bu noktada ise KDVK’ya yöneltilen temel eleştirilerin KDV iade sistemi üzerinden şekillendiğini görmekteyiz. Etkili bir tedavinin doğru bir teşhisle başlayacağı gerçeğinden hareketle KDV iadesinde hangi noktalarda sorunlarla karşılaşıldığı ve bu sorunlara ne gibi çözüm önerileri üretilebileceği cevaplamamız gereken en önemli sorular arasında yer alacaktır.
Bu soruları cevaplarken dikkati çeken ilk problemli alan KDVK’da yer alan istisna adedinin çokluğudur. Gerçekten de sayısı onu geçmeyen madde de düzenlenen istisna konusu ve bu istisnalar kaynaklı KDV iadesi hakkında ciltlerce kitap yazılmış, “KDV iade uzmanlığı” gibi profesyonel meslek alanları ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yapılacak ilk iş KDVK’da yer alan istisnaların gözden geçirilmesi ve indirim mekanizmasının işleyişini bozarak mükelleflerin gereksiz KDV yüküne katlanmalarına sebebiyet veren istisnaların ivedilikle ortadan kaldırılmasıdır.
Öteki taraftan KDV iadesinde yaşanan sorunları yalnızca yasal düzenlemelere bağlamak da teşhisin eksik bir şekilde yapılmasına yol açabilecektir. Bilindiği üzere Maliye Bakanlığı’nca KDV iadesini kolaylaştırıcı tebliğ düzenlemeleri ve iç genelgeler yayımlansa dahi üzerlerinde bulunan Sayıştay’ca yüklenen hesap sorumluluğu nedeniyle vergi daireleri iade işlemini gerçekleştirirken çekingen davranabilmektedir. Bu çekingenliğin altında yatan en büyük sebep ise ticari hayatta çok sık karşılaşılmakta olan sahte fatura kullanımıdır. İkincil düzenlemelerle KDV iadesi yapılırken alt firmalardaki olumsuzlukların daha esnek şekilde değerlendirilmesi gerektiği hususu yer almasına rağmen, vergi dairesi mükelleften ilave bilgi ve belge talep edebildiği gibi iade alınacak KDV miktarının tenzil edilmesi isteğinde de bulunabilmektedir. Demek ki etkin bir tedavi için atılması gereken bir diğer önemli adım sahte fatura ticaretinin önüne geçilmesidir.
Yukarıda ifade ettiğimiz problemlere çözüm olarak İngiliz KDV sisteminden ne gibi unsurların alınacağı cevabı ise kesinlik taşımamaktadır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere İngiliz sistemi KDV’nin temel prensiplerini uygulayan ve KDV iadelerinde esneklik sağlayarak ticari işletmelerin gereksiz finansman yüküne katlanmalarının önüne geçen bir sistemdir. Ülke olarak otuz yılı aşkın bir uygulama tecrübesine sahip olduğumuz göz önünde bulundurulduğunda uygulamadaki problemleri açıkça ortaya koyarsak herhangi bir ülkeyi model almaksızın bu problemleri çözebilecek bilgi ve birikime sahip olduğumuz düşünülmektedir. Sıklıkla ifade edildiği üzere İngiliz modelindeki KDV iadesine ilişkin kolaylıklar, ülkemizde halen belge düzeninin oturmamış oluşu ve yaygın sahte fatura kullanımıyla birlikte değerlendirildiğinde ülkemiz için işleri daha da karıştıracak bir durum oluşturabilecektir.
Nasıl bir KDV reformu?
Gerek yasal düzenlemelerden gerekse de uygulamadan kaynaklanan sorunların çözümünün kanun değişiklikleri yoluyla kısa sürede çözülmesi gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Vergi kanunları ekonomik hayatla iç içe geçmiş olduğundan, belge düzeni oturtulmadan, kayıt dışılık kontrol altına alınmadan, sahte fatura kullanımı en aza indirilmeden sağlıklı bir KDV sisteminin kurulması imkân dâhilinde görülmemektedir. Bu yapılacaklar ise yasal düzenlemelerden daha çok etkin bir mücadele iradesi gerektirmektedir.
Buna ilave olarak, ayrı bir yazı konusu oluşturmakla birlikte, uluslararası rekabet gücümüzü arttırıcı ve özellikle Google, Amazon gibi elektronik ortamda faaliyet gösterenler başta olmak üzere çok uluslu şirketlerin agresif vergi planlamalarını önleyici bir sistem kurulması da en az diğer problemler kadar önem arz etmektedir.
Serdar TAŞDÖKEN – Serbest Kürsü
Dünya Gazetesi – 17.06.2017